SAHABELERDEN İNCİLER: HAZRETİ EBÛ BEKİR -HAZRETİ ÖMER (radıyellâhü anh)
- UİB üye Ahsen-i Takvim
- 1 Kas 2020
- 15 dakikada okunur
-"Evet çocuklar size Hikayeci olarak İslam Devleti nasıl yönetilir nasıl korunur size dört büyük halife ile anlatayım ilk İslâm halifesi Hz Ebubekir (radiyEllahü anh). Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur, “–Ey Ebûbekir! Ümmetimden Cennet’e ilk girecek kişi olman sana kâfî değil midir?!” (Ebû Dâvûd, Sünnet, 8/4652) Allah Resûlüﷺ, Peygamberliğini îlân ettiğinde, hemen îmân eden, O, Peygamber Efendimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) arkasında namaz kıldığı iki kişiden biri, Mirâc hâdisesini duyduğunda; "O dediyse doğrudur." söyleyen, "Rasûlullah'ın yaptığı hiçbir şeyi yapmaktan geri durmam" diyen Hazreti Ebû Bekir (radıyellâhü anh) işte böyle biri. Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)'in İslâm'ı tebliğe başlamasından sonra ilk iman eden hür erkeklerin; raşit halifelerin, aşere-i mübeşşerenin ilki. Hz. Ebûbekir (radıyellâhü anh), 573 senesinde Mekke’de dünyaya teşrif etti. Babası; Osman bin Âmir olub lâkabı ise, Ebû Kuhafe’dir. Annesinin ismi ise; Selma bint-i Sahr bin Amr bin Kâ’b olub lâkabı ise; Ümmü’l-Hayr’dır. Kâbile neseb ve soyu ise şöyledir: Abdullah (Atik) bin Osman (Ebû Kuhafe) bin Âmir bin Amr bin Kâ’b bin Sa’d bin Teym bin Mürre bin Kâ’b bin Lüey bin Ğalib bin Fihr bin Mâlik bin Nadr bin Kinâne’dir. Annesi Selmâ ile babası Ebû Kuhafe (radıyellâhü anhümâ) biribiri ile amca çocukları olurlardı. Tertemiz nesebi, Resûlullah Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’in altıncı batındaki dedesi Mürre bin Kâ‘b ile birleşir. Efendimiz’den iki yaş küçüktür. Hz. Ebû Bekr’in (radıyellâhü anh) Cahiliye devrinde adının Abdüluzza, Abdüllât, veya Abdülkâbe olduğu rivâyet edilmektedir. Annesi Ümmü’l-Hayr Selma hâtun (radıyellâhü anh), oğlan çocuklarının doğup yaşamadıkları için, doğacak olan bu oğluna, Abdülkâbe diye isim vermeyi ve Kâbe’nin hizmetine vakf etmeyi adamıştı. Hz. Ebû Bekr (radıyellâhü anh) , dünya’ya gelince Annesi Ümmü’l-Hayr, Kâbe’ye yönelib: “-Ey Allâh’ım! Bu, Senin, ölümden âzad ettiğin çocuktur! Onu, bana bağışla!”diyerek dua etti. Ebû Bekr (radıyellâhü anh), büyüyüp yetişince, ona, Atik ismini verdi. Ve yine, bu minval üzere ona Abdülkâbe ismi’de, verilip Müslüman oluncaya kadar, bu isim devam etti. Resûlellâh (sallallahu aleyhi ve sellem) kendisine daha sonra Abdullâh adını vermiştir." Ahmet şaşırarak, -"Vayy be." dedi. Hikayeci ise, -"Dur bu daha başlangıç." deyip gülmeye başladı. Ardından, -"En meşhur olan künyesi ise: “Ebû Bekr” olub, “Deve yavrusu babası” mânâsındadır. Lakabları ise: Cehennem ateşinden âzad edilmiş, anlamında Atik’dir. Servetini Allâh yolunda harcayıb eski elbiseler giydiği için: Zü’l-Hilâl Çok şefkatli ve merhametli olduğu için: Evvâh ve "Câmiu'l Kur'an" lakablarıyla da anılmıştır. Ancak onun en meşhur lakabı: “es-Sıddık’dır. Çok samimi, çok Sadık anlamına gelen bu lakab kendisine, Mi’râc olayı başta olmak üzere, Ğayb ile ilgili haberleri tereddütsüz kabul ettiğinden, Resûlellâh (sallallahu aleyhi ve sellem) tarafından verilmiş, ve İslâm literatüründe bu lakabla oldukça meşhur olmuştur. Dört eşi olmuştur. Üçü kız, üçü erkek olmak üzere toplam altı çocuğu olmuştur. Ve hayattayken tüm ailesi Müslüman olmuştur." Bizim zamana yolculuk yapan kahramanlarımız, hem yaşadıkları olayın şaşkınlığı, hem Hikayeci ile tanışmaları, hemde büyük bir Sahbenin hayatını öğrenmenin hayreti içerisinde efsunlu bir şekilde dinliyorlar. -"İslâm’dan önceki 38 yıllık hayatında dahî içki kullanmamış, saygın, dürüst, kişilikli putlara tapmamış ve evinde put bulundurmayan, "hanif" bir tacir olan Ebû Bekir (radıyellâhü anh) dâimâ nezih ve örnek bir şahsiyet sergilemiştir. Ölümüne kadar Hazreti Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)'den hiç ayrılmamıştır. Bütün servetini, kazancını İslâm için harcamış, kendisi sade bir şekilde yaşamıştır." -"Tüm servetini mi?" diye hayretle soran Ahmet'e, Hikayeci cevap verdi, -"Evet tüm servetini defalarca İslâm için vermiştir." -"Vay be bizde mazlum, işgal edilmiş Müslümanlara birazcıkta olsa yardım edelim deyince, mırın kırın ediyorlar." -"Sizin zamanınız ne kötüymüş. Gerçi şuanda içler pek iç açıcı değil! Peygamberimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) En Sevgili Dostu Hz. Ebûbekir (radıyellâhü anh) , Allah Teâlâ’nın ve O’nun en sevgili Resûlü’nün en sevgili dostudur. Kur’ânda ; “İkinin İkincisi”dir. Canıyla, malıyla ve âilesiyle Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)'in etrâfında âdeta pervâne olmuş, ömrünü ve bütün varlığını İslâm’ın muhâfazası ve neşri için vakfetmiştir. İslâm'ın yücelmesinde büyük emekleri olan ilk müslümanların bir çoğu İslâm'ı onun dâvetiyle kabul etmişlerdir. Ve İslâm'ın ilk yıllarında ise bir çok köle olan sahabeyi özgürleştirmiştir. Bunlar arasında en meşhurları Hazreti Bilaldir. Rasûlellah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in bizzat idare ettiği harplere gazve denir. Ebû Bekir (radıyellâhü anh), bu sözü geçen büyük cihadlardan başka, otuzdan fazla gazveye katılmıştır. Çarpışma olmaksızın Veddan, Buvat, Bedr-i Ûlâ, Uşeyre gazveleriyle de düşmanlar itaat altına alınmıştır. Bütün bu gazvelerde Hz. Ebû Bekir (radıyellâhü anh) , Rasûlellah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in en yakınında yer almış olup onun "veziri" gibi idi. Bedir'de, oğlu Abdurrahman müşrikler safında yer aldığında Ebû Bekir (radıyellâhü anh) oğluyla çarpışmıştır. Sadece o değil, Bedir'de birçok sahâbî, oğlu, kardeşi, babası, dayısı ile çarpışmıştı. Bedir cihadı, müslümanların İslâm'ı herşeyden üstün tuttuklarını, Allah için en yakınları olan müşrikleri kan bağı veya kabile taassubu içinde kalmadan, başka insanlardan ayırdetmeden karşılarına aldığını göstermektedir." -"Şimdilerde din kardeşliğine değil, para kardeşliğine bakar olmuşlar.."diyerek sitem eden Ahmet Halifeler zamanında yaşamayı istedi. -"Hz. Ömer (radıyellâhü anh) Peygamber Efendimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) vefatından sonra, onun Hz. Musa (aleyhisselam) gibi Rabbi ile buluşmaya gittiğini, O'nun (ﷺ) için "öldü" diyen olursa ellerini keseceğini söylüyordu. Hazreti Ebû Bekir (radıyellâhü anh) dışarı çıkıp Ömer (radıyellâhü anh)'ı susturdu ve; "Ey insanlar, Allah birdir, O'ndan başka ilâh yoktur, Muhammed O'nun kulu ve elçisidir. Allah apaçık hakikattir. Muhammed'e kulluk eden varsa, bilsin ki o ölmüştür. Allah'a kulluk edenlere gelince, şüphesiz Allah diri, bâkî ve ebedîdir. Size Allah'ın şu buyruğunu hatırlatırım: : "Muhammed sadece bir elçidir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi o ölür veya öldürülürse siz ökçelerinizin üzerinde geriye mi döneceksiniz? Kim ökçesi üzerinde geriye dönerse Allah'a hiçbir ziyan veremez. Allah şükredenleri mükâfatlandıracaktır" (Âl-i İmrân, 3/144). Allah'ın kitabı ve Rasûlullah'ın sünnetine sarılan doğruyu bulur, o ikisinin arasını ayıran sapıtır. Şeytan, peygamberimizin ölümü ile sizi aldatmasın, dininizden saptırmasın. Şeytanın size ulaşmasına fırsat vermeyiniz" diye halka hitap etti. (İbn Hişâm, es-Sire, IV, 335; Taberî, Târih, III, 197,198). Ensârdan bir grubun Benû Sâide sakifesinde toplanması haberin ardından, Muhacirlerden bir grup hemen Benû Saîde'ye gittiler. Orada Ensâr ile konuşulduktan ve hilâfet hakkında çeşitli müzakereler yapıldıktan sonra Hz. Ebû Bekir, Ömer ile Ebû Ubeyde'nin (radıyellâhü anhüm) ortasında durdu ve her ikisinin ellerinden tutarak ikisinden birine bey'at edilmesini istedi. Hz. Ömer (radıyellâhü anh) atılarak hemen Ebû Bekir'e (radıyellâhü anh) bey'at etti ve, "Ey Ebû Bekir, müslümanlara sen Rasûlullah'ın emriyle namaz kıldırdın. Sen onun halifesisin ve biz sana bey'at ediyoruz. Rasûlullah'a hepimizden daha sevgili olan sana bey'at ediyoruz' dedi." -"Helal be Hazreti Ömer'e (radıyellâhü anh)." -"Esvedu'l-Ansı, Müseylemetü'l-Kezzâb, Secah, Tuleyha gibi yalancı peygamberlerle yapılan cihadlarla bu zararlı unsurlar yok edilmiş, Rasûlellah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) hazırladığı, ancak vefâtı sebebiyle bekleyen Üsâme (radıyellâhü anh) ordusunu bazı Sahabelerin itirazlarına rağmen, Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) hayattayken emrettiği üzere Ürdün'e yollayan Ebû Bekir (radıyellâhü anh) , Bahreyn, Umman, Yemen, Mühre isyanlarını bastırmıştır. O kadar Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) sadıkmış ki, Sahabelerin çoğu, Üsâme bin Zeyd (radıyellâhü anhümâ)'yı istememlerine rağmen o, PeygamberEfendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) tayin ettiği için ordunun kumandanı olarak savaşa göndermiş." -"Neden önde gelen Sahbeler karşı gelmiş?bunu soran tarih meraklısı Ahmet'ten başkası olamaz." -"Çünkü o on sekiz yaşındaymış. Sahbeler onu genç buluyorumuş. Ve ayrıca ten renginden dolayıda söyleyenler var." -"Vay be benden yalnızca iki yaş büyük ama ordunun başında kumandan. Ve ben ergen ergen dolaşıyorum.." -"Belki sende onları örnek alırsan artık o dediğin her neyse yapmazsın. -"Doğru söylüyorsun. Silkelenmeliyim ve Sahabelerin yolundan, büyüklerimizin, atalarımızın yolundan gitmeliyim." -"Hazreti Ebû Bekir (radıyellâhü anh)'ın ordusuna verdiği öğütlerde şu ibareler vardır: "Kadın, çocuk ve yaşlılara dokunmayın, yemiş veren ağaçları kesmeyin, ma'mur bir yeri tahrip etmeyin, haddi aşmayın, korkmayın." "Çok merak ettim acaba fiziki olarak nasıldı?"sorusunu soran Ayşe, Hikayeciye merakla bakmaya başladı. -"Hz. Ebû Bekir (radıyellâhü anh)'in Hilyesi, orta boylu, hafif sarıya meyyal beyaz tenli, gür saçlı, seyrek sakallıydı. Sakalına kına yakardı. Açık alınlı çukurca gözlü, keskin bakışlı idi. Yüzü ve bedeni zayıf olmakla birlikte omuzları genişçeydi. Bacakları ince kemikli, çekik uyluklu, ince ve narîn vücutlu idi. Buna rağmen kuvvetli ve şecaatliydi. Gençliğinde vücûdu dümdüzdü. Yaşlandığında hafifçe öne doğru eğilmişti. İlahî aşk ve haşyetle dopdolu olduğundan duruşu hüzünlüydü. Peygamber sevgisiyle dolu gönlü sebebiyle yüzü güleç ve sevimliydi. Oldu mu küçük hanım." -"Ayy çok güzel oldu. Teşekkür ederim."diyerek tebessüm etti. Hikayecide aynı karşılığı vererek tebessüm etti. -"Ne demek küçük hanım. Ben devam edeyim. Hazreti Ebû Bekir (radıyellâhü anh), Ridde harplerinde, vahiy kâtiplerinin ve kurrâ'nın birçoğunun şehid olması üzerine, Hazreti Ömer'in (radıyellâhü anh) Kur'ân'ın toplanması fikrine önce sıcak bakmamışsa da sonra ona hak vererek, Kur'ân âyetlerinin toplanmasını sağlamıştır. Rasûlellah (sallallahu aleyhi ve sellem) zamanında peyderpey inen vahiy, kâtiplerce ceylan derilerine, beyaz taşlara, enli hurma dallarına yazıldığı gibi, ashâbın çoğu da Kur'ân hâfızı idi. Ancak, yazılı olan âyetler dağınıktı, kurrâ da azalınca Kur'ân'ın muhafazası hususunda endişe edildi. Hazreti Ebû Bekir, Zeyd b. Sâbit'in (radıyellâhü anhümâ) başkanlığında bir heyet teşkil ederek, herkesin elindeki âyetleri getirmesini emretti. Ayrıca şâhitlerle âyetler doğrulanıyor, kurrâ' ile te'kid ediliyordu. Böylece bütün âyetler toplandı ve "Mushaf" meydana getirildi. Bu Mushaf Ebû Bekir'den Ömer'e, ondan da kızı Hafsa'ya geçti ve Hazreti Osman (radıyellâhü anhüm) zamanında çoğaltılarak Dârü'l-İslam'ın bütün vilâyetlerine dağıtıldı. Hilâfeti iki sene üç ay gibi çok kısa bir müddet sürmesine rağmen Hazreti Ebû Bekir (radıyellâhü anh) zamanında İslâm devleti büyük bir gelişme göstermiştir. Hazreti Ebû Bekir (radıyellâhü anh) Hicrî 13. yılda Cemâziyelâhir ayının başında hicretten sonra Medine'de yakalandığı hastalığının ortaya çıkması üzerine yatağa düşünce yerine Hazreti Ömer'in (radıyellâhü anh) namaz kıldırmasını istedi. Ashâbla istişâre ederek Hazreti Ömer'i (radıyellâhü anh) halifeliğe uygun gördüğünü söyledi. Hazreti Ömer'in (radıyellâhü anh) sert ve kaba oluşu gibi bazı itirazlara cevap verdi ve hilâfet ahitnamesini Hazreti Osman'a (radıyellâhü anh) yazdırdı. Hazreti Ebû Bekir (radıyellâhü anh) de, çok sevdiği Rasûlellah (sallallahu aleyhi ve sellem) gibi altmışüç yaşında vefât etti. Vasiyeti gereği Rasûlellah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in yanına -omuz hizasında olarak- defnedildi. Böylece bu iki büyük insanın, iki büyük dostun, kabirlerinde de birliktelikleri devam etti. 😢 Ümmette bir Ebû Bekir gerek Sadık. Sünnet-i Seniyeye sadık olmalı hemde her bir nefeste, her bir adımda... Zamanda yolculuk yapan kahramanlarımız, Hikayecinin hem Sevgili Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed (Sallallahu aleyhi ve sellem)'in hayatından örnekler, hemde İslâm'ın ilk Halife Hazreti Ebû Bekir (radıyellâhü anh) hayatını anlattıktan sonra kendilerine hazırlattırdığı sütten içtiler. Hikayecide sütten içtikten sonra anlatmaya devam etti; -"İkinci Raşid Halife. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem), "Nefsim yed-i Kudretinde olan Allah'a yemin olsun ki, şeytan sana bir yolda rastlamış olsa, mutlaka yolunu değiştirirdi"(Müslim, Fedâilü's-Sahâbe, 22). İslâmı yeryüzüne yerleştirip, hakim kılmak için Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem)'in verdiği tevhidî mücadelede ona en yakın olan sahabilerden biri. Hazreti Ömer (radıyellâhü anh) , Fil Olayından on üç sene sonra Mekke'de doğmuştur. Kendisinden nakledilen bir rivayete göre o, Büyük Ficar savaşından dört yıl sonra dünyaya gelmiştir. (İbnül-Esîr, Üsdül-gâbe, Kahire 1970 , IV,146) Babası, Hattab b. Nüfeyl olup, nesebi Ka'b'da Resûlullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) ile birleşmektedir. Kureyş'in Adiy boyuna mensup olup, annesi, Ebu Cehil'in kardeşi veya amcasının kızı olan Hanteme'dir. (bk. a.g.e., 145) Kaynaklar Hazreti Ömer (radıyellâhü anh)'in müslüman olmadan önceki hayatı hakkında fazlaca bir şey söylemezler. Ancak küçüklüğünde, babasına ait sürülere çobanlık ettiği, sonra da ticarete başladığı bilinmektedir. O, Suriye taraflarına giden ticaret kervanlarına iştirak etmekteydi. (H. İbrahim Hasan, Tarihul-İslâm, Mısır 1979, I, 210) Cahiliyye döneminde Mekke eşrafı arasında yer almakta olup, Mekke şehir devletinin sifare (elçilik) görevi onun elindeydi. Bir savaş çıkması durumunda karşı tarafa elçi olarak Hazreti Ömer (radıyellâhü anh) gönderilir ve dönüşünde onun verdiği bilgi ve görüşlere göre hareket edilirdi. Ayrıca kabileler arasında çıkan anlaşmazlıkların çözümünde etkin rol alır ve verdiği kararlar bağlayıcılık vasfı taşırdı. (Suyûtî, Tarihul-Hulefâ, Beyrut 1986, 123; Üsdül-gâbe, IV, 146) Hz.Ömer (radiyellahü anh), câhiliye devrinde veya İslâm devrinde çeşitli zaman ve şartlarda, özellikle İslâm olduktan sonraki döneminde Şer’i kuralları çiğnememek şartıyla, isimleri bize kadar ulaşan şu kadınlarla evlenmiştir: Bunlardan; 1-Meşhur sahâbelerden olan Osman ibn-i Maz’ûn’un kız kardeşi Zeyneb bint-i Maz’ûn (radiyellâhü anhümâ)’dan; Abdullah, Abdurrahman ve Hafsa isimlerinde iki oğlan ve bir kızı olmuştur. 2-Karibe bint-i Ebi Ümeyye, Resûlullâh (Sallallahu aleyhi ve sellem)’in halası Âtike’nin kızıdır. Mümtehine sûresinin onuncu âyeti nazil olduğunda o güne kadar Müslüman olmadığı için onu boşamıştır. Ondan çocuğu olmamıştır. 3-Ümmü Külsüm Müleyke bint-i Cervel el-Hûzâi, Mümtehine sûresi’nin onuncu âyeti nazil olduğunda o güne kadar iman etmediği için, Hz.Ömer (radıyellâhü anh), onu da boşamıştır. Ondan Ubeydullah, ve küçük Zeyd isminde iki oğlu oldu. Ayrı bir parantezde bu kadınları boşadıktan sonra Karibeyi Abdurrahman bin Ebu Bekr, Ümmü Külsüm Müleyke bint-i Cervel’i de Ebû Cehm bin Huzeyfe (radiyellahü anhüm) zevceliğe aldı. 4-Cemile bint-i Sâbit, meşhur sahabe Âsım bin Sabit’in kız kardeşidir. Ondan Âsım bin Ömer, dünyaya gelmiştir. 5-Âtike bint-i Zeyd, Said bin Zeyd’ın kız kardeşi, Amcası Zeyd bin Amr’ın kızıdır. Ondan da İyad isminde bir oğlu olmuştur. 6-Ümmü Hâkim bint-i el-Hâris, bin Hişam, bin Muğire, ondan Fâtıma isimli bir kızı olmuştur. 7-Süeyde bint-i Rafi, bin Ubeyd. Ondan küçük Abdullah isimli bir oğlu olmuştur. 8-Ümmü Külsüm bint-i Ali bin Ebû Talib, Hz.Ali (r.a)’ın kızıdır. Ondan da, Zeyd ve Fâtıma isimli iki tane çocuğu olmak üzere isimleri bize kadar ulaşan on beş tane çocukları dünyaya gelmiştir. Doğrusunu Allâh bilir." -"On beş tane çocuk mu?" hayretle soran Ayşe'ye, Ahmet'e şaşırarak başka bir soru yöneltti, -"Sekiz tane eşi mi?" -"Evet çocuklar ne oldu ki? Bu dönemde gayet normal bir şey." -"Bizde hiç normal bir durum değil." -"Allâh Allâh tuhaf. Hâlbuki abartılacak bir durum değil çocuklar. Devam edelim biz. Hazreti Ömer (radıyellâhü anh) , sert bir mizaca sahip olup, islâma karşı aşırı tepki gösterenlerin arasında yer almaktaydı. Sonunda o, dedelerinin dinini inkâr eden ve tapındıkları putlara hakaret ederek insanları onlardan yüz çevirmeğe çağıran Hazreti Muhammed (Sallallahu aleyhi ve sellem)'i öldürmeye karar vermişti. -"Neee. Aman Allahım nasıl öldürmeye kalkar. Ama ben Peygamberimizi çok seviyorum. Hikayeci öldürmesin lütfen. Ne olursun. Ne olursun."korkuyla soran Ayşe büyük bir beklentiyle Hikayeciye baktı. -"Yok yok öldürmüyor. Ama ben olanları anlatıyorum, kendiliğimden bir şey eklemem. " -"Oh çok Şükür." -"Hadi dinleyin bakalım. Kılıcını kuşanarak, Peygamberi öldürmek için harekete geçmiş, ancak olayın gelişim şekli onun müslümanların arasına katılması sonucunu doğurmuştu. Tarihçilerin ittifakla naklettikleri rivayete göre, Ömer (radıyellâhü anh 'ın müslüman oluşu şöyle gerçekleşmişti: Ömer, Resûlullah (Sallallahu aleyhi ve sellem)'i öldürmek için onun bulunduğu yere doğru giderken, yolda Nuaym b. Abdullah ile karşılaştı. Nuaym ona, böyle öfkeli nereye gittiğini sorduğunda o, Muhammed (Sallallahu aleyhi ve sellem)'i öldürmeye gittiğini söylemişti. Nuaym, Ömer'in ne yapmak istediğini öğrenince ona, kızkardeşi ve eniştesinin yeni dine girmiş olduğunu söyledi ve önce kendi ailesi ile uğraşması gerektiğini bildirdi. Bunu öğrenen Hazreti Ömer, öfkeyle eniştesinin evine yöneldi. Kapıya geldiğinde içerde Kur'an okunmaktaydı. Kapıyı çalınca, içerdekiler okumayı kesip, Kur'an sayfalarını sakladılar. İçeri giren Hazreri Ömer, eniştesini dövmeye başlamış, araya giren kızkardeşinin aldığı darbeden dolayı burnu kanamıştı. Kızkardeşinin ona, ne yaparsa yapsın dinlerinden dönmeyeceklerini söyleyerek kararlılığını bildirmesi üzerine, ona karşı merhamet duyguları kabarmaya başlamış ve okudukları şeyleri görmek istediğini söylemişti. Kendisine verilen sahifelerden Kur'an ayetlerini okuyan Ömer (radıyellâhü anh) , hemen orada imân etti ve Resûlullah (Sallallahu aleyhi ve sellem)'in nerede olduğunu sordu. O sıralarda müslümanlar, Safa tepesinin yanında bulunan Erkam (radıyellâhü anh)'ın evinde gizlice toplanıp ibadet ediyorlardı. Resûlullah (Sallallahu aleyhi ve sellem)'in Daru'l-Erkam'da olduğunu öğrenen Ömer (radıyellâhü anh) , doğruca oraya gitti. Kapıyı çaldığında gelenin Ömer olduğunu öğrenen sahabiler endişelenmeye başladılar. Zira Ömer silahlarını kuşanmış olduğu halde kapının önünde duruyordu. Hazreti Hamza (radıyellâhü anh) : "Bu Ömer'dir. İyi bir niyetle geldiyse mesele yok. Eğer kötü bir düşüncesi varsa, onu öldürmek bizim için kolaydır" diyerek kapıyı açtırdı. Resûlullah (Sallallahu aleyhi ve sellem), Ömer (radıyellâhü anh)'in iki yakasını tutarak; "Müslüman ol ya İbn Hattab! Allahım ona hidayet ver!" dediğinde, Ömer (radıyellâhü anh) , hemen Kelime-i şehadet getirerek imân ettiğini açıkladı . (İbn Sa'd, Tabakatu'l Kübra, II, 268-269; Üsdül-gâbe, IV, 148-149; Suyûtî, Tarihu'l-Hulefa, Beyrut 1986, 124 vd.) -"Oleyyy. Öldürmemiş hemde Müslüman olmuş. Yaşasın." diyerek ellerini çırptı. Ahmet ve Hikayeci, Ayşe'nin bu haline güldüler. Ve ardından Hikayeci devam etti; -"Rivayetlere göre Ömer (radıyellâhü anh) 'in müslüman oluşu, Resûlullah (Sallallahu aleyhi ve sellem)'in yapmış olduğu; "Allahım! İslâmı Ömer b. el-Hattab veya Amr b. Hişam (Ebû Cehil) ile yücelt" şeklinde bir duanın sonucu olarak gerçekleşmişti. (İbnul-Hacer el-Askalânî, el-isâbe fi Temyîzi's-Sahâbe, Bağdat t.y., II, 518; İbn Sa'd, aynı yer; Suyûtî, a.g.e., 125) Ömer (radıyellâhü anh), risaletin altıncı yılında müslüman olmuştur. O, iman edenlerin arasına katıldığı zaman müslümanların sayısı yetmiş seksen kişi kadardı. (İbn Sa'd, aynı yer) Mekkeli müşriklerin, gösterdiği zorbaca tepkiden dolayı müslümanlar, Beytullah'a gidip namaz kılamıyor ve ancak gizlice bir araya gelebiliyorlardı. Hazreti Ömer (radıyellâhü anh) müslüman olunca doğruca Beytullah'ın yanına gitti ve müslüman olduğunu haykırdı. Orada bulunanlar şiddetli tepki gösterdi. Ancak o, müşriklere karşı savaşını sürdürerek onların, müslümanlara gösterdiği muhalefeti kırdı ve bir avuç müslümanla birlikte herkesin gözü önünde Beytullah'ta namaza durdu. Onun bu şekilde saflarına katılması müslümanlara büyük bir moral desteği sağlamıştı. Abdullah İbn Mes'ud'un (radıyellâhü anh) ; "Ömer'in müslüman oluşu bir fetihti" sözü bunu açıkça ortaya koymaktadır. (Üsdül-gâbe, IV,151; İbn Sa'd, a.g.e., III, 270) Hatta çocuklar Taberî'nin İbn Abbas'tan (radıyellâhü anhümâ) tahric ettiği bir hadise göre, müslümanlığını ilk ilân eden kimse Hazreti Ömer imiş (radıyellâhü anh) (Suyûtî, a.g.e.,129)." -"Aaa gerçekten mi?"diye şaşkınlıkla soran Ayşeydi. -"Evet gerçekten hatta Hicret ederken açık bir şekilde Hicretini ilan edende odur. Hazreti Ali (radıyellâhü anh) onun hicretini şu şekilde anlatmaktadır: "Ömer'den başka gizlenmeden hicret eden hiç bir kimseyi bilmiyorum. O, hicrete hazırlandığında kılıcını kuşandı, yayını omuzuna taktı, eline oklarını aldı ve Kâ'be'ye gitti. Kureyş'in ileri gelenleri Kâ'be'nin avlusunda oturmakta idiler. O, Kâ'be'yi yedi defa tavaf ettikten sonra, Makâm-ı İbrahim'de iki rek'at namaz kıldı. Halka halka oturan müşrikleri tek tek dolaştı ve onlara; "Yüzler pisleşti. Kim anasını evladsız, çocuklarını yetim, karısını dul bırakmak istiyorsa şu vadide beni takip etsin" dedi. Onlardan hiç biri onu engellemeye cesaret edemedi. (Suyûtî, a.g.e., 130) casaret ile söylemiş." Ahmet; -"Acaba dış görünüşü nasıldı? Merak ettim. Şimdi nasıl güçlüdür." diyerek kollarını kaldırarak pazularını gösterdi. Hikayeci; -"Onu gören kişiler fiziki durumunu şöyle anlatırlar: Esmer tenli, Sedus kabilesi adamları gibi, iri gövdeli, Uzun boylu, insanlar arasında yaya yürürken binitli imiş gibi, insanların üzerinde görünürdü. Kaba ve seyrek sakallı, kızılımtırak ve çok saçlı idi. başının tepesi ise, açılmıştı, saçsızdı. gözlerinin akında, çokça kırmızılık vardı. Yürürken de, oldukça hızlı yürürdü." -"İşte ben size söyledim çok güçlüdür diye. Gülerek söyledi." -"Nereden bildin abi?" -"Nereden olacak. Bu kadar kişiye karşı korkusuzca durması." -"Hayır! En çok imânından dolayı karşı duruyordu. Ve de inancından dolayı. Kendine inanıyordu. Hazreti Ömer (radıyellâhü anh) benliğini kuşatan imanın verdiği heyecanla, küfre karşı açık ve net bir şekilde, hiç bir tehdide aldırış etmeden mücadele ediyordu. Müşrikler, secaat ve kararlılığını eskiden beri bildikleri için ona sataşmaya cesaret edemiyorlardı." -"Hımm demek ondan. Galiba bizim zamanımızdaki insanların kendine inancı olmadığı için, kararlalığımız olmadığı için hep işgal altında galiba." diyerek bilegece konuştu. -"Olabilir. Biz devam edelim. Müslüman olduktan sonra sürekli Resûlullah (Sallallahu aleyhi ve sellem)'in yanı yanında bulunmuş, onu korumak için elinden gelen gayreti göstermiştir. O, imân ettikten sonra müşriklere karşı çok sert davranmış ve dinini her ortamda, kimseden çekinmeden herkese meydan okuyarak savunmuştur. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem)'in önemli kararlar alacağı zaman görüşlerine başvurduğu kimselerin başında Ömer (radıyellâhü anh) gelir. Onun ileri sürdüğü görüşler o kadar isabetliydi ki; bazı ayetler onun daha önce işaret ettiğine uygun olarak nazil oluyordu. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) onun bu durumunu şu sözüyle ifade etmekteydi: "Allah, hakkı Ömer'in dili ve kalbi üzere kıldı". (Üsdül-gâbe, IV, 151) Hazreti Ömer (radıyellâhü anh) , Bedir, Uhud, Hendek, Hayber vb. gazvelerin hepsine ve çok sayıda seriyyeye katılmış, bunların başında komutan olarak görev yapmıştır. Bunlardan biri Hicretin yedinci yılında Havazinliler'e karşı gönderilen seriyyedir. Halife olduktan sonra ise, İran, Irak, Suriye ve Mısır’ı İslâm toprakları arasına dâhil etti. Kudüs, Azerbaycan, Ermenistan, Horasan, İskenderiye onun zamanında fethedildi. Hazreti Ömer (radıyellâhü anh) , bütün meselelere karşı net ve tavizsiz tavır koymakla tanınır. Onun küfre karşı düşmanlığı; müşriklerin, islâma karşı olan saldırılarını hazmedememe konusundaki hassasiyeti; bazı kararlara şiddetle karşı çıkmasına sebep olmuştur. Resûlullah (Sallallahu aleyhi ve sellem)'in vefatının hemen peşinden ortaya çıkan karışıklığın Hazreti Ebû Bekir'in (radıyellâhü anh) halife seçilmesiyle yok edilmesinde Hazreti Ömer (radıyellâhü anh) büyük rol oynamıştır. Hazr Ebû Bekir'in (radıyellâhü anh) kısa halifelik döneminde en büyük yardımcısı Hazreti Ömer (radıyellâhü anh) olmuştur. Hazreti Ebû Bekir (radıyellâhü anh) vefat edeceğini anladığında, Hazreti Ömer'i (radıyellâhü anh) kendisine halef tayin etmeyi düşünmüş ve bu düşüncesini açıklayarak bazı sahabilerle istişarelerde bulunmuş ve yerine Hazreti Ömer(radiyellahü anh) geçmesini istemiş. Ve geçmişte çok Şükür. Âh Âh çocukların onun dönemi o kadar çok güzeldi ki. -"Onu gördünüz mü?" soran Ahmet'e büyük bir hüzün ile cevap verdi; -"Evet Elhamdulillah. Hazreti Ömer (radıyellâhü anh) , inandığı şeyi yerine getirme hususunda şiddetli davranmakla çevresinde tanınırdı. Hazreti Ömer (radıyellâhü anh) Halife olduktan sonra da doğruların uygulanması ve hakkın elde edilmesi konusunda titiz davranmaya ve en ufak ayrıntıları bile bizzat takip etmeye aşırı dikkat göstermiştir. O, bir şeyi emrettiği veya yasakladığı zaman ilk önce kendi ailesinden başlardı. Aile fertlerini bir araya toplayarak onlara şöyle derdi; "şunu ve şunu yasakladım. İnsanlar sizi yırtıcı kuşun eti gözetlediği gibi gözetlerler. Allah'a yemin ederim ki, her hangi biriniz bu yasaklara uymazsa onu daha fazlasıyla cezalandırırım". Sert bir mizaca sahip olmasına rağmen insanlara karşı oldukça mütevâzî davranırdı. Medine'den Mekke'ye çok sayıda yolculuk yapmış olduğu halde hiç bir zaman yanına çadır almamış ve yolda, bir çarşafı dalların üzerine gererek basit bir şekilde dinlenmeyi tercih etmiştir. Bir gün, Ahnef b. Kays yanında Arapların ileri gelenlerinden bazı kimselerle birlikte Hazreti Ömer (radıyellâhü anh) 'i ziyarete gitmiş; onu, elbisesinin eteklerini beline sıkıştırmış olduğu halde koşar bir vaziyette bulmuştu. Hazreti Ömer (radıyellâhü anh) , Ahnef'i gördüğünde ona; "Gel de kovalamaya katıl. Devlete ait bir deve kaçtı. Bu malda kaç kişinin hakkı olduğunu biliyorsun" dedi. Bu esnada biri ona neden kendini bu kadar üzdüğünü ve deveyi yakalamak için bir köleyi görevlendirmediğini söyleyince O; "Benden daha iyi köle kimmiş?" diyerek karşılık vermiştir. (Siblî, a.g.e., I, 384-385). Günlük yaşayışını gösteren bu örnekler, Hazreti Ömer (radıyellâhü anh) 'ın ümmetin sorumluluğunu üstlenen kimselerin yüklenmiş oldukları görevleri ne şekilde yerine getirmeleri ve makamlarının cazibesine kapılıp sıradan insanların yaşayış tarzından kopmadan hükmetmeleri gerektiğini, çağları aşan bir örnek sergileyerek ortaya koymuştur. Bir devlet başkanı ancak bu şekilde, insanlardan ve onların günlük yaşamlarından kopmadan âdil bir yönetim kurabilir. Hazreti Ömer (radıyellâhü anh)'a âdil sıfatını kazandıran, onun bu şekilde İslâm'ı yeryüzüne hakim kılma yolunda varlığını ortaya koymuş olmasıdır. Hazreti Ömer (radıyellâhü anh), yemek olarak genellikle şunları yerdi: Ekmek (buğdaydan olduğu zaman kepekli), Bazen et, süt, sebze ve sirke. Hazreti Ömer (radıyellâhü anh) 'ın fazileti ve üstünlüğü hakkında çok sayıda sahih hadis bulunmaktadır." Ahmet, -"Yaa çok etkilendim. Bende onun gibi olmak istiyorum her zaman hakkı savunmakta adalet ile bir milim geri durmayarak. Hayran kaldım." dedi. Ayşe'de hemen abisine katılarak, -"Bende bende." Hikayeci memnun kalmış bir şekilde devam etti, -" Hz. Ömer (radıyellâhü anh) yaşlanmış, haliyle eskisi gibi her yere yetişemiyordu. Müslümanların işlerini takib edemeyip herhangi bir ihmallik yapmaktan çok endişeleniyordu. Elini dergâh-ı İlâhiye açtı ve şöyle niyazda bulundu: "-Ey Rabbim, ihtiyarlıyorum, kuvvetten düşüyorum, artık benim ruhumu al!" Hz. Ömer'in (radıyellâhü anh) en büyük arzusu şehidlikti. Duâlarında: "-Ey Allâh'ım! Senden senin yolunda şehid olmayı ve Resûlü'nün beldesinde ölmeyi isterim!"derdi. Hz. Ömer (radıyellâhü anh) Hicri 23. Miladi 644 yılında Hac ibadetini ifa ettikten sonra Medine'ye geri döndüğü günlerde Muğire bin Şu'be'nin Basra valisi iken edindiği köle Ebû Lü'lüe Firûz en-Nihâvendi ile karşılaştı: Hz. Ömer (radıyellâhü anh) sabah namazı için camiye varmıştı. Âdeti üzerine safların düzgünce yapılması için adamlar görevlendirirdi. Saflar iyice düzeldikten sonra iftitah tekbiri getirir namaza dururdu. Bu arada Ebû Lü'lüe yenine sakladığı iki başlı bir hançer ile Müslümanların arasına karışmıştı. Hz. Ömer (radıyellâhü anh) tekbirini aldıktan sonra Ebû Lü'lüe ona altı tane hançer darbesi indirmiş ve onlardan bir tanesi tam göbeğinin altına isabet etmişti. Onu öldüren darbe de bu olmuştu. Ebû Lü'lüe, namazda hemen Hz. Ömer (radıyellâhü anh) 'ın arkasında durmuş bulunan Küleyb bir Ebi Bûkeyr el-Leysi'yi ve başka kimseleri de şehid etmişti. Halife Ömer (radıyellâhü anh) bu hançerin darbelerini iyice hissedip bir anda yere yığılınca, Abdurrahman ibn-i Avf (radıyellâhü anh) 'ın namazı tamamlamasını emretmiş, namaz bitinceye kadar yerde kalmış ve namazdan sonra evine taşınmıştı. Üç gün sonra vefat etti. Hz. Âişe (radıyellâhü anh) , izin verdi. Allâh'ın lütfu olarak Ömer ibn-i Hattab (radıyellâhü anh) , Ravza-i Mutahhara'ya, Resûlullâh (Sallallahu aleyhi ve sellem) ve Ebû Bekir (radıyellâhü anh)'ın yanına gömüldü. En sevdiği arkadaşlarına kavuştu. Hicretin 23. yılının Zilhicce ayının 26. Çarşamba günü, Miladi 644 yılında, vurulduktan üç gün sonra Medine'de 63 yaşında şehid olarak vefât eder. Hz. Ömer (radıyellâhü anh) , On yıl, altı ay, halifelik görevi yapmıştı. Onu, Hz. Ali (radıyellâhü anh) ve diğer arkadaşları yıkadı teçhiz ve tekfin işlerini yaptılar. Resûlullâh (Sallallahu aleyhi ve sellem)'in ve Ebû Bekir (radıyellâhü anh) 'ın yanına defnettiler. Kabri Medine'de Mescid-i Nebevi'de Hücre-i Saâdet'in içinde Resûlullâh (Sallallahu aleyhi ve sellem)'in kabrinin yanındadır. Ve son bir bilgi daha çovuklar bilin bakalım Hicri takvimi kimin zamanında kullanmaya başlamdı?" -"Kimin? Bilmiyoruz." -"Evet bilmiyoruz." -"Hz. Ali'nin (radıyellâhü anh) teklifi üzerine, Hazreti Ömer (radıyellâhü anh) 637 yılı hicri takvimin kullanılmaya başlanmasını kararlaştırdı ve muharrem ayı hicri takvimin ilk ayı olarak kabul edildi." Ayşe, -"Abi elindeki kum saati bitmek üzere. Zamanımız doluyor." -"Aaa evet. Ayşe çabuk sandığa girelim. Hikayeci seninle tanıştığımıza memnun olduk ama bizim acilen sandığa dönmemiz gerekiyor." -"Abi diğer iki Halifenin hayatı. Ben çok merak ettim." -"Tamam Ayşe biz tekrar geri geliriz. Olur mu Hikayeci?" -"Olur çocuklar ben burada sizleri beklerim tekrardan. Siz gidin hemen geç kalmayın. Sizlerle tanıştığımıza memnun oldum." İki kardeş hızla sandığa girerken, son bir kez Hikayeciye bakarak el salladılar. -"Hoşçakal HİKAYECİİ."son bir kez bağırarak sandığın kapağını kapattılar. Onların ardından Hikayeci, onlar gibi el sallayarak, -"Gül'e Gül'e gidin. Allah sizleri doğru yola gidenlerden eylesin Âmîn." diyerek arkalarından dua etti. Kaynakça: http://sahabe.com.tr/ebu-bekrisıddik https://www.islamveihsan.com/hz-ebubekir-kimdir.html https://www.altinoluk.com.tr/hz-ebubekir-siddik-ra.html https://www.islamveihsan.com/hz-omer-r-a-kimdir.html http://sahabe.com.tr/omer-ibni-hattab
Comments