top of page

SAHABEDEN İNCİLER: EBU DERDA VE ABDULLAH BİN REVEHA (R.A)

Ayşe ile Ahmet, güneşli bir sabaha uyanmışlardı bugün. Mutfaktan gelen mis gibi fırında ekmek kokusuyla kendilerini mutfağa atıp sıcacık ekmeklerle bir güzel köy kahvaltısı yaptılar. Ayşe


Birlikte bulaşıkları mutfağa koyup abisinin yanına geldi Ayşe.


-" Abi işin var mı ? "


-" Şu anlık yok Ayşe. Hayrolsun bir sorun mu var ? "


-" Oldu abi olmaz olur mu ? "


-" Ne oldu Ayşe ? "


-" Abiii. Ben hikayeciyi özledim. Yanına gidelim mi ? "


-" Hay Allah senin iyiliğini versin canım kardeşim. Bende bir şey oldu sandım korktum. Geçen gün gitmedik mi daha ? "


Ayşe gidip abisine sarıldı. Dediklerini dinlemek istemedi. Kısa bir zaman geçse bile özlemiş olamaz mıydı ?


-" Abimmm. Hadi gidelimm. "


El ele tutuşup beraber depoya gittiler. Sandığı açıp merdivenlerden inerek gidecekleri tarihi ve yeri yazıp gözlerini kapattılar. Birkaç saniye içinde geldiklerini anlayıp açtılar gözlerini. Tebdili kıyafetlerini giyip hikayecinin yanında aldılar soluğu.


Odaya baktıklarında hikayeci ortada yoktu. Ayşe bu duruma üzüldü.


-" Abi gitmiş, yok hikayeci. "


-" İşi vardır belki Ayşe. O yüzden bir yere gitmiştir. Gel biz sonra gelelim. "


-" Olmaz bekleyelim. " Diyip karşıdaki sandalyeye oturdu Ayşe. İnatçılık yapıyordu. Bir şey demedi kardeşine. Ahmet de geçti yanındakine oturdu.


Çok geçmeden Hikayeci de geldi yanlarına.


-" Hoşgeldiniz çocuklar. Beklemiyordum sizi. "


-" Özledik, geldik. " dedi Ayşe gülerek. -" Hadi bize bir sahabeyi anlat Hikayeci Amca. "


-" O zaman size Abdullah Bin Rehava ( radıyallahu anhüma )'yı anlatayım. Olur mu ? "


-" Olurr. " Dediler ikisi birden ve başladı Hikayeci anlatmaya.


-"Abdullah Bin Revaha (r.a.) "şair-i Resûlullah" ünvanı ile meşhurdur.


Şiirleriyle olduğu kadar, savaşlardaki kahramanlığı, yiğitliği ve cesaretiyle de meşhurdur. Asla dünya malına ve rütbesine kıymet vermemiştir. Allah ve Resulü'nün emirlerini yerine getirmekte ölümü hiçe saymış, adeta ona aşık olmuştur. "Ey nefis! eğer öldürülmezsen ölürsün!.." sözü onun parolası idi.


Bedir, Uhud, Hendek ve Hayber gazalarında bulunmuş, Mute savaşında da baş komutanlık yapmıştır. Mute onun destanı olmuştur. İki yüz bin Bizans ordusu karşısında sayıya bakarak ümitsizliğe düşen bir kısım İslâm mücahidini şu hitabesiyle kendine getirmiştir:


"Ey kavmim! Vallahi biz, düşmanlarımızla, sayıca çok olduğumuzdan savaşmadık hiçbir an. Biz ancak şerefimizi yükselten İslâm için savaştık. Haydi ilerleyiniz. Ya gazi oluruz, ya da şehit.' "


-" MaşaAllah ya. İnşaAllah bize de nasip olur şehitlik. "


-" İnşaAllah evlat. "


-" Hikayeci Amca, devamı var mı ? "


-" Evet Ayşecik. Hemen anlatayım sizlere.


İbni Revaha (r.a.) çarpışırken parmağı yaralanmıştı. Kılıcını savurmasına mani olan bu sallanan parmağını atından inip ayağının altına koyarak: "Sen ancak kanayan bir parmak değil misin? Bu kazaya Allah yolunda uğramış bulunuyorsun..." diye çekip koparmıştır. Bir ara kendi nefsine karşı da:


Ey nefsim! bana boyun eğeceksin elbette,


Bugün şehit olurum, yemin ettim bu harpte,


Ya sen kendiliğinden, razı olursun buna,


Ya kabul ettiririm bunu ben zorla sana"


Suriye'de Belka topraklarında savaş devam ederken, Medine'de Resûl-i Ekrem (s.a.) Efendimiz, ashabıyla oturuyordu. Birdenbire sevgili Peygamberimiz sustu ve gözlerini kapattı. Bir süre sonra üzgün bakışlarla gözlerini açtı:


"Sancağı Zeyd bin Harise aldı. Şehit düşünceye kadar savaştı." buyurdular. Bir müddet daha sustular ve "Sonra onu Abdullah aldı ve o da şehit edilinceye kadar savaştı." dedi. Uzun bir sükunetten sonra: "onlar Cennet'te benim yanıma yükseltildiler!..." buyurdu.


-" Peki bu sahabe efendimizin şiir söylemesine Peygamberimiz ( sallallahu aleyhi ve sellem) hiçbir şey dememiş mi ? "


-" Özel olarak bir şey demiş mi hatırlamıyorum ama size bir klayi nakledeyim çocuklar.


Hudeybiye antlaşmasından sonra yapılan kaza umresinde sevgili Peygamberimizin devesinin yularını tutan İbni Revaha (r.a.) Mekke-i Mükerreme'ye girerken şu şiiri okuyordu:


"Ey kafirler! çekilin Peygamberin yolandan


Ki Allah Teala, O'na gönderdi Kur'anı


Her hayır ve iyilik vardır O'nun dininde


Bu din için ölmektir, en hayırlı ölümde..."


Kabe-i Muazzama'yı tavaf ederken de şiir okuyan İbni Revaha'ya Hz. Ömer (r.a.) dayanamayıp: "Ey İbni Revaha! Sen Resûlullah'ın (s.a.) huzurunda ve Harem-i Şerif'te nasıl şiir okuyabiliyorsun?" diye serzenişte bulunmuştu. Fahr-i Kainat (s.a.) Efendimiz de Hz. Ömer'e (r.a.):


"Ya Ömer! O'na mani olma. Allah'a yemin ederim ki, onun sözleri, müşriklere ok yağdırmaktan daha tesirlidir. Ey İbni Revaha devam et!" buyurdu. Hz. Ömer (r.a.) sustu. O da:


"Allah u Teala'dan yoktur başka ilah


Yoktur O'nun şeriki, la ilahe illallah


O'dur Müslümanların askerlerine güç veren


Ve O'dur kafirleri, dağıtan, mağlub eden..." diye devam etti.


Hayatından bildiklerim bu kadar çocuklar. "


-" Sadece bu kadarcık mı Hikayeci Amca ? "


-" Bazı sahabelerin hayatları uzun değildir Ayşe. Böyle kısa ve anlam dolu oluyor. "


-" Peki bir tane daha anlatır mısın bize ? "


-" İstersen yormayalım Hikayeci'yi Ayşe. Sonra tekrar geliriz. "


-" Hayır abi. Hem daha kum saatinde vaktimiz var. Kalalım lütfen. " Kıramadı kardeşini Ahmet. El mecbur kabul etti.


-" Şimdi hangisini anlatacaksın bize ? "


-" Ebu Derda (radıyallahu anh)'yı anlatayım size. Hiç duydunuz mu kendisini ? "


-" Hayır ben duymadım. " Dedi Ahmet.


-" Bende duymadım Hikayeci Amca. "


-" Dikkatli dinleyin o vakit.


Rasûlullah (s.a.s) risaletle görevlendirildiğinde Ebu’d-Derdâ 20-22 yaşlarında bir delikanlı; Medine’ye hicret etiğinde ise 32-35 yaşlarında, delikanlılıktan olgunluğa doğru yürüyen bir tüccardı. İşine son derece bağlı olan Ebu’d-Derdâ, Medine’nin en iyi kokularının satıldığı dükkanın sahibiydi. Vaktinin çoğunu dükkanında geçirir, ticaretten başka hiçbir şeyi düşünmezdi. Efendimiz aleyhisselâm’ın Mekke’de 13 yıl boyunca İslam’ı anlatması Ebu’d-Derdâ’nın ilgisini çekmemiş, Medine’ye hicret ettiği iki yıl boyunca bir gün bile Mescid-i Nebevi’ye gidip “Bu gelen kimdir?” diye sormamıştı.


Hz. Peygamber’e ve İslam’a dair hiçbir merak taşımayan Ebu’d-Derdâ’nın bu hali dostu Abdullah b. Revâha’yı çok üzüyordu. Allah Rasûlü’nün şairlerinden olan Abdullah b. Revâha, Medine’nin ilk müslümanlarındandı. İman etmeninin mutluluğunu yüreğinin derinliklerinde hissetmiş olan Abdullah, dostu Ebu’d-Derdâ’yı çok seviyor, onun da İslam’la şereflenmesini arzuluyordu. Ebu’d-Derdâ’nın yanına geldikçe ona İslam’dan bahsediyor ve Kur'ân okuyordu. Ebu’d-Derdâ ise anlattıklarına kulak tıkıyor, onu dinlemiyordu. Ancak Abdullah, dostunun cehenneme yürüyüşüne seyirci kalamazdı. O dinlemese de, yanından kovsa da ona İslam’ı anlatacak, dostluğunun hakkını verecekti.


İki yıl boyunca bu ızdırabın altında inleyen Abdullah b. Revâha radıyallahu anh, Bedir Gazvesi için yola çıkmadan evvel kılıcını kuşanmış bir vaziyette Ebu’d-Derdâ’nın yanına gitti. Olur da Bedir’den dönemezsem kardeşim şirk üzere kalmasın, hiç değilse giderken onu kazanayım düşüncesiyle yeniden İslam’a davet etti. Ancak Ebu’d-Derdâ, Abdullah’ın davetini yine reddetti.


Ebu’d-Derdâ, Müslümanlar Bedir'den dönünceye kadar Abdullah'ın hasretiyle yanıp tutuşurken Abdullah Medine’ye dönünceye kadar Ebu’d-Derdâ’nın hidayetini için Rabbine yalvardı.


Abdullah b. Revâha Bedir’den döndükten sonra da Ebu’d-Derdâ’yı sürekli İslam'a davet etti. Yine bir gün evine gittiğinde kapıyı açan Ümmü’d-Derdâ, kocasının evde olmadığını, ancak gelmek üzere olduğunu söyleyerek Abdullah’ı içeri davet etti.


Abdullah, Ebu’d-Derdâ’yı beklerken odanın bir köşesinde ona ait olan putu gördü. Abdullah, onu ne zaman İslam’a çağırsa, Ebu’d-Derdâ dinlemekten kaçınır ve bu çok sevdiği puta yapışırdı. Esasında Medineliler, Medine’ye 15 km mesafedeki Müşellel denilen yerde bulunan Menât putuna taparlardı. Ancak içlerinden hali vakti yerinde olanlar bir put daha edinir ve evlerinin bir köşesine koyarak ona tazimde bulunurlardı. Putun karşısına geçen Abdullah b. Revâha tahtadan yapılmış olan putu paramparça edip parçalarını etrafa saçtı. O sırada da şu beyiti okuyordu:


“Şeytanların isimlerinden arın artık tümüyle,


Bil ki Allahla beraber çağrılan her şey batıldır.”


Gürültüyü duyup gelen Ümmü’d-Derdâ’nın çabaları Abdullah’ı engellemeye yetmedi. Abdullah putu parçaladıktan sonra Ebu’d-Derdâ’nın gelişini beklemeden çıkıp gitti.


Eve geldiğinde durumu öğrenen Ebu’d-Derdâ (ra) ilk anda Abdullah (ra)’ın yaptığına çok sinirlendi. Ancak durumu bir kez daha düşündükten sonra dilinden şu cümleler döküldü:


“Eğer putta bir marifet olsaydı, kendisini savunur ve korurdu. Kendisini koruyamayan bu şey beni nasıl korusun?"


Soluğu Abdullah b. Revâha (ra)’ın evinde alan Ebu’d-Derdâ radıyallahu anh, Müslüman olmak istediğini söyleyerek Kelime-i Şehadet getirdi. Tek gayesi bu güzelliği yaşamak ve yaşatabilmek olan Abdullah b. Revâha, dostunun kolundan tuttuğu gibi onu Allah Rasûlü’ne götürdü. Ebu’d-Derdâ, huzuru risalette bir kez daha Kelime-i Şehadet getirerek İslam’a girdiğini ilan etti. Kaynaklarda bu hadisenin Bedir savaşından hemen sonra gerçekleştiği kaydedilir.[5]


Medine’nin iman halkasına katılan son ferdi, Ebu’d-Derdâ radıyallahu anh oldu. O, Müslüman olduktan sonra Efendimiz aleyhisselâm’ın yanından hiç ayrılmadı, O’ndan imanın hakikatlerini öğrendi ve suffe mektebinin en gözde talebelerinden biri oldu. Geç bir dönemde İslam’a girmesine rağmen bundan sonraki hayatını tamamen dinine adadı. "


-" Ne güzel bir hidayet öyküsü. "


-" Ve ardından gelen mükemmel bir yaşam örnek alınası şeklinde çocuklar.


Mü'min bir dâvetçidir kendisi. Bir mübelliğ (tebliğci), bir mürebbî (terbiyeci)dir. İslâm'ı, Kur'an'ı öğrenip öğretmekle yükümlüdür.


Mü'min âhireti hedef almış insandır. Dünyanın geçiciliğine inanır ve onun için malını-canını, makamını-mevkisini, Allah'ın dinine hizmette kullanır. Bir taraftan devamlı İslâmî bilgilerle donanmaya çalışır, diğer taraftan da İslâm'ı hayatına hâkim kılmak için uğraşır.


İslâm'ı, önce nefsinde ve ailesinde yaşama mücadelesi verir. Sözüyle, davranışlarıyla ve işiyle çevresine örnek olur. Kur'an ve sünnetin izi ve eserini üzerinde göstererek, İslâmî tebliğde bulunmuş olur.


Saâdet çağından günümüze İslâm bu ölçülerle bizlere ulaşmıştır. Ashâb-ı Kiram Efendilerimizden Ebu'd-Derda'nın (r.a.) hayatında bizlere bu manada güzel örnekler vardır.


Bir olayı size şöyle izah edeyim.


Halifeliği sırasında Hz. Ömer (r. a)'in ısrarı ile Şam'a vali olan Ebu'd-Derda (r.a.) halkın konfor ve refaha daldıklarını görünce halkı mescide toplar onlara şöyle bir hitâbede bulunur:


"Ey Şamlılar! Siz din kardeşlerisiniz, yurt komşularısınız. Beni sevmekten ve nasihatimi kabul etmekten alıkoyan nedir? Halbuki ben sizden hiçbir şey ummuyorum. Bu ne hâl böyle! Yiyemeyeceğiniz şeyleri topladığınızı, oturamayacaklarınızı bina ettiğinizi, erişemeyeceklerinizi düşündüğünüzü görüyorum. Sizden önceki kavimler topladılar ve ümitlendiler. Çok geçmedi onların toplulukları yok oldu. Ümitleri aldanmaya, evleri kabirlere dönüştü..."


O günden itibaren de Ebu'd-Derda (r.a.) Şam halkı arasında dolaşmaya, halkın sorularını cevaplamaya ve gafilleri ikaz etmeye başladı.


Bir defasında yine böyle dolaşırken bir grup insanın bir adamın başına toplandığını, ona hem vurup, hem de hakaret ettiklerini gördü. Yanlarına gelip "ne oluyor?" diye sordu. Adamlar: "Bu büyük bir günaha düşmüştür" dediler. Ebu'd-Derda (r.a.): "Ne dersiniz? Arkadaşınız şayet bir kuyuya düşmüş olsaydı oradan çıkarmaz mıydınız?" diye onlara çok hâkimâne bir soru yöneltti. Onlar da: "Evet çıkarırdık" dediler. Ebu'd-Derda (r.a) sözlerine şöyle devam etti: "O halde ona kötü söz söylemeyin, onu dövmeyin. Ona ancak öğüt verip öğretin. Sizi, onun günahına düşmekten koruyan Allah'a hamd edin"


Adamlar tekrar: "Sen ona kızmıyor musun?" deyince, "Ben sadece onun yaptığı işe kızıyorum. Eğer onu terk ederse, o benim kardeşimdir." diyen Ebu'd-Derda'nın (r.a) şefkati ve sevgisi adamların tevbe etmelerine vesile olmuştur.


Yine bir gezisinde yol kenarına oturmuş sohbet eden gençleri görmüştü de onlara: "Çocuklarım! Müslüman kişinin oturacağı yer evidir. Orada kendini ve gözünü kötülüklerden korur. Çarşı ve pazarlarda oturmaktan sakının. Çünkü oralar insanı boş şeylerle meşgul edip oyalar" diye nasihatta bulundu.


Şimdi size ödev çocuklar. Hadi gidin, sahabelerden daha başka nasıl örnek alabilirsiniz. Onu araştırın. "


-" Tamam Hikayeci Amca. Zaten bizlerin vazifesi iyiliği emredip kötülükten alıkoymak. Bizde Allah'ın izniyle bunu yapıyoruz ve yapacağız. "


-" Size gitmeden Ebû Derdâ Hazretlerinin okuduğu rivayet edilen duayı da söyleyeyim.


Arapçası:


اَللّٰهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ حُبَّكَ، وَحُبَّ مَنْ يُحِبُّكَ، وَالعَمَلَ الَّذِي يُبَلِّغُنِي حُبَّكَ، اَللّٰهُمَّ اجْعَلْ حُبَّكَ أَحَبَّ إِلَيَّ مِنْ نَفْسِي وَأَهْلِي، وَمِنَ الْمَاءِ البَارِدِ


حَسْبِيَ اللَّهُ، لاَ إِلَهَ إِلاَّ هُوَ، عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَهُوَ رَبُّ العَرْشِ العَظِيمِ"


Türkçe Okunuşu:


Allah’ım! Senden sevgini ve seni sevenlerin sevgisini ve senin sevgine ulaştıracak ameli taleb ediyorum. Allah'ım! Senin sevgini nefsimden, âilemden ve soğuk sudan daha sevgili kıl.


Allah bana yeter, O’ndan başka ilah yoktur. O’na tevekkül ettim ve o azîm olan Arş’ın Rabbi’dir. (7 kez)


*


- KAYNAKÇA -


1) https://www.google.com/amp/s/www.islamveihsan.com/ebud-derda-r-a-imdir.html/amp



2) https://www.siyerinebi.com/tr/rihan-kivlig/ummetin-hakimi-ebud-derda-radiyallahu-anh



3) https://www.google.com/amp/s/www.islamveihsan.com/ebu-derda-hazretlerinin-duasi.html/amp



4) https://www.islamveihsan.com/abdullah-bin-revaha-r-a-kimdir.html/amp




5) https://islamansiklopedisi.org.tr/zeyd-b-sabit


Komentar


Yazı: Blog2_Post
bottom of page