top of page

MATEMATİĞİN ÜSTADI: ALİ KUŞÇU

Güncelleme tarihi: 27 May 2021

Ahmet ve Ayşe bir gün öncesinden teheccüd namazına kalkabilmek için sözleşmişlerdi. Nihayet iki kardeş bu güzel ibadetten nasiplendikten sonra perdeyi açıp gökyüzünü seyre daldılar.


-"Ayşe gökyüzü nasıl da ihtişamlı görünüyor değil mi?"


-"Evet abim. Ateşböceklerinin güzelliği peki?


Dedi Ayşe ellerini sevinçle çırparak.


-" Öyle kardeşim. Maşallah. Biliyor musun gökyüzüne bakmanın çok faydalı olduğunu söyler İmam Gazali. Hem eskiden insanlar tefekkür etmek için de gökyüzünü seyrederlermiş, vesveseyi azaltır ve kainatın sahibini daha iyi idrak edebilmemiz sağlanırmış."


-"Eveett! Ne güzel ya. Zaten astronot olma hayallerim vardı birara benimde hatırlarsan."


-"Unutur muyum küçük hanım. Bak ne diyeceğim bugün bereketli bir gün olsun inşallah. Yine o güzide insanların hayatlarını dinleyip, sohbetlerine mazhar olalım. Ne dersin? Hem yine gökyüzünden astronomiden açıldı konu. Kahvaltıdan sonra depoya gidip havsalamıza yeni bilgiler ekleyelim.


-"Elbette abim elbette."


-"Varacağımız durak Ali Kuşçu olsun. Matematikçi, astronom, dil bilimci. Pek donanımlı velhasıl."


Sabah kahvaltısında Saliha hanımın mis kokulu, mahlepli poğaçaları eşlik etti.


Depoya giderken poğaçalardan poşete birer ikişer koyan Ahmet ve Ayşe birbirleriyle göz göze gelip gülümsedi.


Tebdili giysilerini giyip varacakları zamanın kodunu girdiler.


Sessiz sakin bir ortam, adaçayı bitkisinin bir kapta ateşle tüttürülüp ortaya müthiş bir hava katması, yerden tavana kadar uzanan kitaplar, yerlerde matematiksel birçok işlemle dolu kağıtlar...


Sarıklı ve gayet mütevazı bir amca üzerinde oturduğu koyun postundan doğruldu, Ahmet ve Ayşe'nin geldiği yöne doğru baktı.


-"Hoşgeldiniz, safa getirdiniz. Yolunuz buralara düştüyse matematiği pek seversiniz herhâl?"


Diye masumane


tebessüm etti çocuklara.


Ayşe ve Ahmet epey mütebessim halde;


-"Hoşbulduk efendim. Siz Ali Kuşçu olmalısınız. Zira buraya gelince epeyce izledik. Çalışmanıza pek güzel odaklanmıştınız."


-"Evet evlat, doğru dedin. Bu aralar hayli yoğunum. Zaman su gibi akıp giderken elimizden geldiğince bir şeyler yapmaya çalışıyoruz, tefekkür ediyoruz Yüce Allah'ın eserlerini. Her şey muntazam bir hesap üzerine mâlum.


Hay Allah kendi derdime düştüm sizi unutuverdim çocuklarım. Gelin oturun, soluklanın şurada. Size kuru üzüm ikram edeyim. Hafızaya iyi gelir.


-"Teşekkür ederiz. Biz epey uzak bir zamandan geldik, sizi tanımak, çalışmalarınız hakkında bilgi almak istedik."


-"Yaa öyle mii. Madem buralara kadar geldiniz, ahvalimize anlatmak payı düşer.


Asıl adım Alâeddin Ali, babamın adı Muhammed'dir. Semerkant'ta dünyaya gözlerimizi açmışız.


Babam, Uluğ Bey'in doğancıbaşısı (Osmanlı sarayında, padişahın av işlerini düzenleyen doğancıların başı) olduğu için "kuşçu" lakabıyla anılmış. Kendisi de büyük bir âlim olan ve âlimleri koruyan Uluğ Bey beni, doğrudan doğruya babam vasıtasıyla, aslen Bursalı olan ve tahsil için Mâverâünnehir'e giden Kadızâde-i Rûmî aracılığıyla tanıyarak bana ders verdi. Dolayısıyla matematik ve astronomi alanındaki temel bilgileri Semerkant'ta Uluğ Bey, Kadızâde-i Rûmî ve Gıyâseddin Cemşîd'den aldım.


Ahh çocuklar ilme doyamadım, Uluğ Bey ve Kadızâde'den izin alamama endişesiyle gizlice Kirman'a gittim. Orada birçok kitabın yanı sıra Nasîrüddîn-i Tûsî'nin Tecrîdü'l-kelâm adlı eseriyle şerhini de okuma fırsatı buldum ve daha sonra Tûsî'nin eserini Şerḥu't-Tecrîd adıyla şerhederek Ebû Saîd Han'a takdim ettim.


Tekrar Uluğ Bey'in yanına döndüğümde  ona Kirman'da kaleme aldığım Ḥallü eşkâli'l-ḳamer adlı risâlemi sunarak takdirini kazandım. 1421'de Uluğ Bey'in kurduğu rasathaneye müdür oldum ve onun Zic (yıldızların yerlerini ve hareketlerini gösteren cetvel) isimli eserine yardım ettim.


Bundan sonra ilmimi ilerletmek üzere Uluğ Bey tarafından Çin'e gönderildim ve dönüşümde dünyanın yüzölçümünü, ayrıca meridyeni hesap ettim. "


Çocuklar takdire şayan olan bu durumu hep bir ağızdan Maşallah diyerek onayladılar.


-" Uluğ Bey'in öldürülmesinden (1449) sonra koruyucusuz kaldım, Timurlular'ın sarayından ayrılarak hac maksadıyla Mekke'ye giderken Tebriz'e uğradım. Burada Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan'dan büyük ilgi gördüm ve elçilik göreviyle Fâtih Sultan Mehmed katına gönderildim.


İlmime hayran olan Fâtih'in ısrarı üzerine elçilik vazifemi tamamladıktan sonra İstanbul'a döndüm  ve yol boyunca büyük törenlerle, armağanlarla karşılandım, sağ olsunlar. Karşılayanlar arasında, zamanın uleması İstanbul Kadısı Hocazade Müslihü'd-Din Mustafa ve diğer bilim adamları da vardı.


Fâtih 1473'te Uzun Hasan üzerine yaptığı sefere benide götürdü,  dönüşte Ayasofya Medresesi'ne müderris tayin etti, 200 altın maaş bağlandı.


Bu tayin İstanbul'da astronomi ve matematik alanındaki çalışmalara canlılık getirdi, medreselerde matematik derslerinin okutulmasında önemli bir rolümüz oldu. Verdiğimiz dersler çok rağbet gördü ve önemli bilim adamları tarafından da izlendi. Ayrıca dönemin matematikçilerinden Sinan Paşa da öğrencilerinden Molla Lütfi aracılığı ile dersleri takip etti. Elhamdülillah.


Fâtih zamanında Molla Hüsrev'le birlikte Semâniye medreselerinin programını düzenlemeye de  memur edildim çocuklar.


İstanbul'un boylamını, eskiden belirlenmiş olan 60 derecelik değeri düzeltip 59 derece, enlemini de 41 derece 14 dakika olarak tesbit ettim, çeşitli güneş saatleri yaptım."


-"Ne güzel, Fatih Sultan Mehmet ile de hemhal olmuşsunuz."


-"Şükür, müjdelenen komutan o. İlim, sanat onun için mühim bir mevzu. İstanbul'u İslamiyet'in yeni başkenti yapmak isteyince, bilim ve sanatta öne çıkmış bütün şahsiyetleri İstanbul'a davet etti.Size eserlerim hakkında da bilgi vereyim."


-"Çalışmalarım kelam, dil bilgisi ve matematik, astronomi yönünde gelişti. Astronomi ve matematik alanında yazmış olduğum iki önemli eser var.


Bunlardan birisi, Otlukbeli Savaşı sırasında bitirip zaferden sonra Fatih'e sunduğum için "Fethiye" adı verilen astronomi kitabıdır. Eser, üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde, gezegenlerin kürelerini ele aldım ve gezegenlerin hareketlerinden bahsettim, ikinci bölüm yerin şekli ve yedi iklim üzerinedir. Son bölümde ise, yere ilişkin ölçüleri ve gezegenlerin uzaklıklarını ele aldım.


O zamanlar hayli etkin olan bu astronomi eserini, yeni bulgular ortaya koymaktan çok, medreselerde astronomi öğretimi için yazdım.  Diğer önemli eser ise Fatih'e atfen "Muhammediye" adını verdiğim matematik kitabıdır."


-" Ne güzel eserler icra etmişsiniz. Sizin muhabbetinize doyum olmaz zira bizim süremiz dolmak üzere. Bu güzel bilgiler için size müteşekkiriz."


-" Estağfirullah evladım. İnşallah sizlerin de Müslüman topraklarına kıymetli katkılarınız olur. Halka hizmet Hâkka hizmettir. Allaha emanet olun."


Zaman makinesinden dönen iki kardeş vakitlerinin de kısıtlı olması hasebiyle annelerinin telefonundan Ali Kuşçu'ya dair daha fazla bilgi öğrenmek istedi.


İnternette bir gazete muhabirine bu konu hakkında bilgi veren  Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi  Edebiyat Fakültesi Bilim Tarihi Bölümü Başkanı Prof. Dr. Mustafa Kaçar'ın sözlerine denk gelen Ahmet hemen kardeşiyle paylaşmak istedi.


-"Ayşe buldum, kulağını iyice ver kardeşim."


-"Ali Kuşçu İslam medeniyetinde 15. yüzyıla damgasını vuran önemli bir bilim insanı.  Astronomiyi yeryüzü ve gökyüzü olmak üzere iki ayrı planda ele aldı. Matematikte, Harezmi matematiği ve Desimal sisteme ilişkin çalışmalar yaptı.


Matematikte çok önemli birtakım keşiflerde bulundu ama bunlar çok iyi bilinmiyor. 16. yüzyılda Avrupa'da logaritmanın bulucusu olarak bilinen Napier, Kuşçu'nun çalışmalarından etkilenmiştir.


Ondan 50 yıl sonra ortaya çıkan Kopernik ise güneş merkezli evren modelini sundu. Yani Batı dünyasına, İslam astronomisinin büyük bir katkısı oldu. Döneminde bilgisiyle herkesin hayranlığını kazanan Kuşçu, Osmanlı'nın matematik ve astronomi alanında temelini oluşturan bir bilim insanıdır. Eserlerine baktığımızda, araştırma ve gözlemlerinde çok hassas ve dakik olduğunu görüyoruz.


Ali Kuşçu'nun felsefeyle de yakından ilgilendiğini anlatan Kaçar, varlık felsefesi, kozmografya gibi konularda da araştırma yapan Kuşçu'nun çok yönlü bir bilim insanı olduğunu dile getirdi."


-"Ayşe nasıl ama, nice insanlar geçmiş böyle islam ile beslenen. Bizde onlardan olalım inşallah."


-"Çok özeniyorum abi, Amin amin."


-"Vefatı da yazıyordu bir yerde.


5 Şaban 879'da (15 Aralık 1474) İstanbul'da vefat etti ve Eyüp Sultan Türbesi civarına defnedildi. Yetiştirdiği talebeler arasında torunu Mirim Çelebi ile Molla Lütfi gibi alimler de bulunuyor.


Ayrıca Fâtih Camii'nde de bir basîtesi (güneş saati) vardır."


***


-KAYNAKÇA-


1)https://islamansiklopedisi.org.tr/ali-kuscu






 
 
 

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


Yazı: Blog2_Post
bottom of page