BİR DİRENİŞ ÖRNEĞİ : ŞEYH AHMET YASİN
- UİB üye Ahsen-i Takvim
- 1 Şub 2021
- 7 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 8 Şub 2021
Esselamun aleyküm ve rahmetullahi ve bereketühu kardeşlerim...
Bu hafta Şeyh Ahmet İsmail Hasan Yasin'i tanıyacağız.
Hava soğuktu; güzel bir soğuk, yağmurlu bir hava, bereketli damlalar... Sabahın soğuğu ile uyanan iki kardeş odalarından uykunun mahmurluğu ile sallana sallana kahvaltıya indiler. Sessiz geçen bir kahvaltının ardından kitap okumaya başlayan Ahmet ve kendini dışarıda yağmurun seyrine bırakan Ayşe ile zaman yavaş geçiyordu. Bir anda abisine dönen Ayşe;
-"Abi acaba dışarıda kalanlar ne yapıyordur?"
-"Kışın kullanılmayan spor sahalarına, bakım evlerine ya da yetimhanelere yerleştiriliyor sanırım."
-"Babama soralım mı abii? Babam biliyordur."
-"Sanırım yine aklına bir şeyler takıldı; hadi soralım."
Kitabını rafa bırakan Ahmet, kardeşi ile birlikte seri bir şekilde babasının yanına gittiler.
-"Babacım şeyyy kışın dışarıda olan insanlar ne yapıyorlar?"
-"Devlet kurumlarının yerleri var oralara yerleştiriliyorlar. Yaz olunca isteyen tekrar sokağa dönebiliyormuş istemeyenler ise bakım, huzur evlerine ya da yetimhanelere yerleştiriliyorlar."
-"Peki baba başka ülkelerde de aynı mı yani bu şekilde mi oluyor?"
-"Hayır başka ülkelerde çoğu insan ya harabe evde ya da sokakta yani doğru dürüst bir yerleri yok kızım. Mesela Yemen, Tunus, Suriye ve en çok darbe aldığımız Filistin."
-"Baba neden en çok darbe yeri Filistin peki?"
-"Şöyle ki bizim Miraç'ımız yani Mescid-i Aksa'mız orada."
-"Baba Filistin tam olarak nerede?"
-"10.435 kilometre karelik yüzölçümüne sahiptir canım kızım. Filistin, Akdeniz’in doğusunda, Ürdün’ün batısında ve Lübnan’ın güneyinde yer almaktadır. En önemli akarsuları Şeria Nehri olarak ta adlandırılan Ürdün Nehri ile Yermük Nehri'dir. Ahhh ahhh İsrail işgali altındaki Filistin topraklarıyla Ürdün toprakları arasında sınır oluşturan Ürdün Irmağı'nın doğusu Doğu Yaka, batısı Batı Yaka (Batı Şeria) olarak adlandırılır. Başkenti de Kudüs'tür, zaten Mescid-i Aksa da Kudüs'tedir."
-"Baba Filistin' de çok mu zulüm var?"
-"Evet kızım çok var Müslümanlara orada dinimizi yaşama hakkı tanımıyorlar. En fazla Gazze şeridine saldırıyorlar."
-"Neden?"
-"Çünkü Müslümanlık en fazla orada ve Kudüs'te var."
-"Peki baba orayı korumaya çalışan kimse olmamış mı?"
-"Tabi ki olmuş yani orada baş kaldıran biri vardı ve onun askerleri."
-"Kim baba?"
-"Şeyh Ahmet İsmail Hasan Yasin kızım."
-"Peki babacım teşekkür ederimm."
Ayşe abisine göz işareti yapıp odalarına gittiler. Ahmet kardeşinin bu hallerini bildiği için sessizce kardeşine bakıp ne diyeceğini bekliyordu.
-"Abii şey Filistin'e gidelim mi?"
-"Olur bende çok fazla merak ettim. Hem Şeyh Ahmet İsmail Hasan Yasin'i görürüz."
Ayşe ellerini çırparak yaşasın deyip sevinerek birbirlerine gülümsediler. Yavaş yavaş etrafa bakarak depoya girdiler. Havadan dolayı biraz üşümüşlerdi. Sandığın başına gelip içeri girdiler. Tarih ve yeri de yazdıktan sonra yolculukları başladı.
Çocuklar sandıktan çıkıp etrafı incelediler geldikleri yeri, yani Gazze'yi incelediler hüzün ile çünkü Gazze viran olmuş evler yerle yeksan, sessizlik hakim, kan kokusu var. Gazze hüzün şehri, Gazze Peygamberlere kol kanat gelmiş göz yaşlarını saklamış şehir. Ayşe daha fazla dayanamayıp;
-"Abiii biz neredeyiz?"
Ahmet'in hüzünlü gözleri nemliydi sadece etrafına bakınıyor ve Filistin'in bir Şeridine bakıyordu. Gözlerinden birkaç damla dökülerek kardeşine;
-"Burası ölüm şehri kardeşim çünkü burası Gazze."
Etrafa bakınarak dolanmaya devam ettiler ta ki bir sığınağın önüne gelene dek. Kapıya tedirgin bir şekilde yöneldiler ta ki onları ürküten o ince sesi duyana kadar.
-"Kimsiniz?"
-" Biz Şeyh Ahmet İsmail Hasan Yasin beyi görmeye geldik de."
-" Ne için aradınız Şeyh'imizi?"
Çocukların konuşmasına fırsat kalmadan kapı hafifçe açıldı. Nur yüzlü, mütebessim, sakalına saçlarına aklar düşmüş ve tekerlekli sandalyede olan biri göründü.
-"Oğlum hayırdır inşallah geç kaldın?"
-"Efendim kapıda bu iki çocuğu gördüm o yüzden geciktim."
-" Çocuklar siz de kimsiniz? Ne işiniz var burada? Tehlikelidir buralar."
-"Ben Ahmet efendim bu da kardeşim Ayşe, bizler 2021 yılından geliyoruz ve Şeyh Ahmet İsmail Hasan Yasin beyi arıyorduk."
-"O benim çocuklar buyurun bakalım içeriye, dışarısı tehlikeli."
Çocuklar kapıdan içeri girdiler, etrafı izleyerek Şeyh'i takip ediyor ve neden yerin altına girdiklerini merak ediyorlardı. Bir yere geldikten sonra durdular. Her yerde insanlar vardı. Kiminin gözlerinde korku, kiminin gözünde ise hüzün... Nasıl bir yere geldiler bu insanlar neden böyle yerin altındalar çok fazla merak ediyorlardı.
-"Çocuklar buradan gidelim toplantı yapılan yere."
Çocuklar kafalarını sallayıp onu takip ettiler.
-"Evet çocuklar neyi merak ediyorsunuz sorun bakalım?"
-"Efendim biz sizi çok merak ediyoruz."
-"O vakit anlatayım çocuklar. Ben Ahmet İsmail Hasan Yasin yani Şeyh Ahmet Yasin. 1937 yılında Filistin'in Askalan şehrinin el-Cevra köyünde dünyaya geldim. Ben üç yaşında iken babam vefat etti. Daha sonra annem ve kardeşlerimin himayesinde büyüdüm. 1948 yılında yahudilerin Filistin'in büyük bir bölümünü işgal etmelerinin yol açtığı felaket üzerine ailem ile Gazze şehrine göç ettim.
1952 yılında Gazze yani buradaki İmam Şafii okulunda ilköğretimimi tamamladım aynı zamanda yüzme çalışması yaptığım bir anda düşüp boynumu zedeledim ve boynumdan aşağısı felçli kaldı. Sonra er-Rihal Ortaokulu'nda ortaöğretimimi tamamladım. Lise öğrenimimi ise 1958 yılında Filistin Lisesi'ni bitirdim. Bu süre zarfında birçok şeye şahit oldum ve benim için bunların çok etkisi oldu.
Lise eğitiminin ardından Kahire'deki El-Ezher Üniversitesi'ne gittim ve burada Müslüman Kardeşler'e katıldım. Liseyi bitirdikten sonra bazı ilim adamlarından özel dersler aldım. Bunun yanı sıra özel çalışmalarla da kendimi çok iyi yetiştirdim. Özel öğrenimimi tamamladıktan sonra öğretmen olarak görevime başladım.
1967 yılında Filistin’in tamamının Siyonist işgalcilerin eline geçmesi üzerine insanlar, vatanlarını işgalden kurtarma mücadelelerinde kendilerine önderlik edecek birilerini aramaya başlamışlardı. İşgalci Yahudilerden gelen tehlike konusunda insanların şuurlandırılmasında yardımcı olmaya başladım ve büyük bir önem kazandım.
Gazze’de İslâm Merkezi’ni kurduktan sonra iyice tanındım ve Filistin’in her tarafında adım duyulmaya başladı. Bu durum işgal yönetimini son derece rahatsız etti ve işgal yönetimi beni defalarca karakola çağırdı.
Ahmet;
-" Peki hiç tutuklanmadınız mı?"
-"Evet çocuklar 1984 yılında beni ve yardımcılarımdan pek çok kimseyi tutukladılar. Yürütülen soruşturma sonunda beni İsrail devletini yıkarak yerine İslâmi bir devlet kurmak için çalıştığım gerekçesiyle 13 yıl hapse mahkûm edildim. Ancak on bir ay sonra Filistinlilerle işgalciler arasında gerçekleştirilen bir esir değişiminde serbest bırakıldım. 1985’te gerçekleştirilen bu uygulamadan sonra yine Filistinli kitlelerin Siyonist işgalcilere karşı sürdürdükleri cihatlarında başlarına geçtim ve görevime devam ettim. 8 Aralık 1987 tarihinde başlayan intifadanın öncüsü durumundaki İslâmi Direniş Hareketi Hamas‘ın liderliğine geçtim. Bu teşkilatın manevi lideri ve intifadanın devamında bir motor gibi her işi üstlendim. Ben ve benimle olan kardeşlerim Hamas için çok fazla çalıştık ve inanın yorulmadık.
18 Mayıs 1989 tarihinde beni yeniden tutukladılar. Onunla birlikte İslâmi Direniş Hareketi mensubu pek çok kimseyi de tutukladılar, zor günlerdi çocuklar. Bu tutuklama, intifadayı durdurmayı amaçlayan sonuç getirmeyecek bir uygulamaydı ama yaptılar. Ancak siyonistler umduklarını bulamadılar. Çünkü bu olay üzerine intifada daha da şiddetlendi.
Uzun oyalamalardan sonra 3 Ocak 1990 tarihinde mahkeme önüne çıkarıldım ve 15 ayrı suçlamadan yargılandım. Mahkemede söz hakkı verildiğinde ise şöyle bir söz söylemiştim ; `Bu mahkeme kanuni olarak beni yargılama hak ve yetkisine sahip değildir. Çünkü bu mahkeme işgalciler tarafından kurulmuştur. Dolayısıyla tamamen gayrimeşru ve kanundışıdır.' ama eminim ki anlaşılmamıştım.
Bu ilk duruşmadan sonra yargıç yeniden duruşmayı belirsiz bir tarihe kadar ertelemişti. Daha sonra Siyonist yönetim 6 Ekim 1991 tarihinde mahkeme önüne çıkarılacağımı açıkladı. Lideri olduğum HAMAS bu sırada benim yargılanmamı protesto için genel grev ilan etti. 16 Ekim 1991 tarihinde ise hakkımda mahkemenin verdiği zulüm hükmü açıklandı. İsrail askeri mahkemesi beni HAMAS'ın kurucusu ve lideri olduğum için ömür boyu hapis cezasına karar verdi. Mahkeme; ayrıca öldürme emirleri verdiği ve İsrail’i yıkarak yerine İslâmi bir devlet kurmayı amaçlayan kanun dışı (!) örgüt kurduğum iddiasıyla on beş yıl hapis cezası verdi."
-"İntifadaya ( ayaklanmaya ) ne zaman başladınız?"
-"Onu da anlatayım çocuklar. 1987 yılına gelindiğinde İsrail işgaline karşı Filistin’in özgürlüğü için Gazze’de İslami bir teşkilatın kurulmasını ve bu teşkilatın liderliğini üstlenmeyi kabul ettim. Kısa adı Hamas olan “İslami direniş hareketi”, bu tarihte Filistin’de ilk intifadayı başlattı ve bu dönemden itibaren hareketin ruhani lideri olarak yer aldım.
1948 hezimeti beni çok düşündüren en önemli hadiseydi. Bu yüzden Filistin halkının silahlanmasının ve özgürlüklerini geri kazanmaları için milli şuura sahip olmaları gerekliliğini düşünüyordum ve daha zor zamanlar bekliyordu bizi. Çünkü ne diğer Arap devletlerinin ne de uluslararası toplumların Filistin topraklarının özgürlüğü için fizibilite sahibi olduklarına inanmıyordum, bir hareket göremiyordum.
İslami direniş hareketi Hamas, aslında Mısır'da kurulan ve 1949 da suikast de uğrayan Hasan El Benna'nın önderliğini yaptığı Müslüman kardeşlerin bir uzantısıydı. Çok direndik ama çok fazla yıprandık çocuklar. Siyonistler en fazla Kudüs için bizi yıkmak istiyordu ama olmadı Gazze en çok direnen bir şeria oldu."
Ahmet bu yaşam serüveninden etkilenmiş ve ne kadar çok yıprandıklarını anlamıştı. Saat geç olduğu için kardeşine kaş göz yaparak saatin geldiğini hatırlattı. Ayağa kalkarak ;
-" Efendim saat geç oldu ve bizim gitmemiz gerekiyor."
-"Tabi ki çocuklar. Dikkatli olun olur mu? Rabbime emanetsiniz."
Çocuklar yavaş adımlar ile yeraltından çıkıp sandığa yöneldiler ve kendi zamanlarına döndüler. Depodan hızla eve girip odalarına çekildiler. Hüzün en çok şimdi düşmüştü kalplerine. Ahmet elinde bir kağıt açtı. Kardeşi merak ile ;
-"Abi o elindeki nedir?"
-" Yeraltında gördüm merak ettim, sanırım mektup."
-" Okuyalım mı abi?"
-" Olur."
Şeyh Ahmet İsmail Hasan Yasin'den " Ümmete mektup "
"Bırakın savaşçı onuruyla ölelim!
Allah'ım! Ümmetin suskunluğunu sana şikâyet ediyorum!
Ben ki kocamış bir yaşlıyım. Kurumuş iki elim, ne kalem tutuyor ne de silah!
Sesimle yeri inletecek güçte bir hatip de değilim!
Ben ki saçları ağarmış, ömrünün son demlerinde, türlü hastalıkların yıktığı ve üzerinde zamanın belâlarının estiği biriyim!
Tek isteğim, benim gibi Müslümanların zaaf ve aczinden müteessir olanların yazmasıdır!
Siz ey Müslümanlar! Suskun ve aciz, helâk olmuş ölüler!
Hâlâ kalpleriniz sızlamıyor mu, başımıza gelen bu acı felâketler karşısında? Bir halk yok mu? Hiç mi kimse yok, Allah için ve ümmetin namusu için kızacak?
Şerefli direnişçilerken, bizleri katil teröristler olarak ilan edenlere karşı duracak! Bu ümmet utanmaz mı, şerefi çiğnenirken?
Omuzlarımıza el verecek ve gözyaşlarımızı silecek bir bakış! Bu ümmetin kurumları, sivil güçleri, partileri, teşkilâtları ve bariz şahsiyetleri, Allah için kızmaz mı? Tümü birden sokaklara dökülüp, bizim için dua etmeye;
"Ey Rabbimiz! Gücümüzü topla, zaafımızı gider ve mü'min kullarına yardım et!" diye çağıramaz mı? Buna da mı gücünüz yetmiyor?
Yakında bizim büyük ölümlerimizi duyacaksınız, o zaman alınlarımızda şu yazılacak:
"Bizler direndik! İleri atıldık ve kaçmadık!"
Ve bizimle birlikte çocuklarımız, kadınlarımız, yaşlılarımız ve gençlerimiz ölecek! Onları, bu suspus ve bön ümmete yakıt yapacağız!
Bizden, teslim olmamızı ve beyaz bayrak dikmemizi beklemeyin! Çünkü biz, bunu yapsak da öleceğimizi biliyoruz.
Bırakın savaşçı onuruyla ölelim!
Dilerseniz bizimle olun, elinizden geldiğince, öcümüzü sizden her biri boynuna taksın!
Dilerseniz bize acıyarak ölümümüzü izleyin! Temennimiz, Allah'ın, emaneti savsaklayan herkesten kısas almasıdır! Umarız bizim aleyhimize olmazsınız!
Allah aşkına, bari aleyhimize olmayın!
Ey ümmetin liderleri, ey ümmetin halkları!
Allah'ım!
Sana şikâyette bulunuyorum...
Sana şikâyette bulunuyorum...
Gücümün azlığını, imkânımın yetersizliğini ve insanlara karşı zaafımı Sana şikâyet ediyorum.
Sen mustazafların Rabbisin... Sen bizim Rabbimizsin... Bizi kime bırakıyorsun? Bize cehennem olacak uzaklara mı? Veya düşmana mı?
Allah'ım! Akıtılan kanlar, dokunulan ırzlar, çiğnenen hürmetler, yetim bırakılan çocuklar, oğlunu yitirmiş anneler, dul kalmış kadınlar, yıkılmış evler ve ifsad edilmiş ekinler aşkına Sana şikâyette bulunuyorum.
Sana şikâyette bulunuyorum! Gücümüz dağıldı... Birliğimiz bozuldu... Yollarımız ayrıldı...
Halkımızın zaafını ve ümmetimizin bize yardım edip, düşmanı yenmedeki aczini Sana şikâyet ediyoruz..."
Şeyh Ahmet Yasin'in şehadeti: Ahmet Yasin 22 Mart 2004 tarihinde bir İsrail saldırısıyla öldürüldü. Sabahın erken saatlerinde namazdan dönerken bir İsrail helikopteri Yasin ve iki korumasının üzerine füze fırlattı. Yasin ve korumaları, çevreden geçmekte olan dokuz kişiyle birlikte olay yerinde öldü. İddialara göre aralarında Yasin'in iki oğlunun da olduğu ondan fazla kişi de saldırıda yaralandı. Yasin'in yerine Abdülaziz El Rantisi Gazze Şeridi'nde HAMAS'ın yeni lideri oldu ancak Rantisi de 17 Nisan 2004 tarihinde İsrail tarafından öldürüldü.
Kaynak:
Comentarios