top of page

DÜNYADAKİ İLK ÜNİVERSİTE KURUCUSU: FATIMA EL-FİHRİ

Yaz mevsiminin bunaltan sıcağı insanları  mayıştırıyordu. Bizim çocukların ailesi de bu sıcaktan iyice mayışmış ve her biri bir köşede uyuyakalmıştı. Ahmet ve Ayşe bu sıcakta evde,  televizyon başında vakit geçiriyorlardı. Durmadan kanal değiştiren Ayşe'ye daha fazla dayanamayan Ahmet:


-''Ayşe, benim güzel kardeşim, bak sıcaktan zaten beynim akıyor. Sende kanal değiştirip durma! İyice başım döndü.'' Diye sitem etmişti.


-''Ama abi benim ne suçum  var ? Televizyonda doğru düzgün bir şey yok ki..''


-''Sende haklısın ama yapacak bir şey yok. Bak aklıma ne  geldi,  seninle bir oyun oynayalım mı? "


-''Aa oyun mu, olur seve seve ama ne oynayacağız?"


-''Şimdi Ayşe'ciğim, gözünü kapatıp kumandanın tuşlarına basacaksın ve hangi kanal çıkarsa  onda kalacak, daha fazla kanal değiştirmeyeceksin. Anlaştık mı? "


Ahmet  bunları söyledikten sonra elini Ayşe'ye uzattı. Ayşe bundan pek hoşlanmamıştı ama yine de itiraz etmeden abisinin elini tutup 'tamam' dedi. Gözünü kapatan Ayşe rastgele tuşlara basıp ne çıkacağını bekledi. Gözünü açtığında bir haber kanalı çıktı karşısına. İkisi haberleri izlemeye başladılar.


İlk haber siyaset olduğu için pek aldırış etmedi çocuklar. İkinci haber ise dikkatlerini çok çekti. Dünyanın ilk ve en büyük üniversitesi olan Karaviyyin üniversitesinden bahsediliyordu.  Sanki kaybettikleri bir şeyi bulmuş gibi sevinip birbirlerine baktılar. Ayşe hemen annesinin telefonunu alıp üniversite  için araştırma yapmaya başladı.


-''Sesli oku bende duyayım." Diye çemkirdi Ahmet. Çünkü Ayşe telefonu eline almış fısır fısır okuyordu.


-''Ev ahalisi uyanmasın diye sessiz olmaya çalışıyorum abi, hani herkes uyuyor  ya." Diyerek göz devirmişti.


-"O zaman hadi depoya gidelim, orda rahat rahat konuşuruz. Hem belli mi olur belki zamanda yolculuk yaparız."


-''Aaa evet haklısın abi, hadi gidelim."


Çocuklar sessizce annelerine dışarı çıktıklarını söylediler. Anneleri uyku mahmuru 'tamam' deyip tekrar uykuya daldı.


Çocuklar koşar adım deponun önüne geldiler. Büyük ağacın gölgesine oturup telefonu açan  Ahmet, sesli bir şekilde okumaya başladı.


-''Müslüman alim Fatıma el-Fihrî yeteneğini ve servetini kullanarak Fas'ın, Fes şehrinde Karaviyyin adlı okulu olan bir cami yaptırdı. Karaviyyin günümüzde dünyanın en eski üniversitesi olup, hala eğitim verir. Karaviyyin, zamanına göre yüksek teknoloji teçhizatları olan, astronomi aletleri, usturlaplar, güneş, kum ve su saatleri ile iyi bir donanıma sahipti. Öğrenciler zamanı, muvakkit (namaz saatlerini belirleyen kişi) tarafından denetlenen bir odada hesaplarlardı. Dünyanın kesintisiz eğitim veren en eski üniversitesi olma özelliğini taşıyan Karaviyyin, bin yılı aşkın süredir Fas'ta eğitim hayatına devam ediyor. Tunuslu ilim aşığı Fatıma el-Fihrî tarafından 859 yılında yaptırılan üniversite Fas'ın eski başkentlerinden Fes'in ilk yerleşim merkezi olan Medine'de yer alıyor.''


-''Ya abi görüyor musun, ilk üniversiteyi kuran bir kadınmış, hem de Müslüman bir kadın. Bizlere sorsalar Oxford yada Harvard filan deriz."


-"Haklısın Ayşe, bende bunu hiç duymamıştım. Bilmediğimiz ne çok şey var.''


-''Abi ben Fatıma el-Fihrî'yi merak ettim.  Hazır fırsatımız varken gidip onu  kendisinden dinleyelim mi, ne dersin?" Otuz iki diş sırıtan Ayşe'ye aynı şekilde karşılık veren  Ahmet:


-''Böyle bir şeye asla hayır demem.  Fakat biraz daha bu üniversite hakkında bilgi edinelim olur mu?"


-''Tamam olur ama aklıma bir şey takıldı. 859 yılı demek, 9. yüzyıl demek. O zamanlar üniversite var mıymış? Yani bu olsa olsa medrese olur. Haksız mıyım? "


-''Haklısın benim zeki kardeşim. Bakalım, bununla ilgili illa ki bir şey vardır.''


9. yüzyıl’ın ortalarında Fas’a geldiklerinde Fatıma el-Fihrî, bir cami ve medrese yapılması için bağışta bulundu. Medrese; daha sonra tarih, coğrafya, astronomi ve tıp alanında da eğitimler veren bir üniversiteye dönüştü.


-''Bak Ayşe, senin dediğin gibi, önce medrese iken sonra üniversite olmuş. Bakalım başka nasıl güzel  bilgiler var.'' Ahmet bir yandan telefonu kurcalamaya devam ediyordu.


Kurulduğundan beri varlığını sürdüren üniversite aynı zamanda dünyanın en eski kullanılabilir kütüphanesine de sahip.


Bu kütüphanede bilginler tarafından yazılmış 4 binden fazla el yazması ve birçok ender bulunan eser var.


Kütüphanede ünlü tarihçi İbn Haldun’un 14. yüzyıldan kalma metni Mukaddime dahil olmak üzere 4000’den fazla el yazması bulunuyor.


Dünyanın birçok yerinden ziyaretçi alan kütüphane 2016 yılında restore edilerek halka açık bir hale getirildi.


Fatıma el-Fihrî'nin ileri görüşlülüğü, kültürel-bilimsel ilerlemeyi desteklemek için yaptıkları bu tarihi üniversitenin kurulmasını ve bugünlere kadar varlığını sürdürmesini sağladı.


-''Sanırım şimdilik bu kadar bilgi yeter. Hadi gidip Fatıma el-Fihrî ile tanışalım kardeşim.'' Ahmet yerinden kalkmış, kardeşinin de elinden tutup kaldırmıştı. Depoya girip, zaman makinesinin önünde durdular. Tarih ve mekanı yazıp doğru yerde olduklarını görünce sevinçle birbirlerine bakıp, merdivenlerden yukarı çıktılar. Çıkmadan önce tebdili kıyafetlerini giymeyi de unutmadılar tabi.


Geldikleri yeri görünce ikisi de hayranlıkla etrafı izledi. Şu an 9. yüzyılda idiler. Ve ilk kurulan üniversitenin bahçesindeydiler. Etrafı hayran hayran izleyip yürümeye başladılar. Yanından geçtikleri kendi yaşlarındaki bir çocuğa Fatıma el-Fihrî'yi sordular. Çocuk, biraz ilerideki  kütüphanede olduğunu söyledi. Adımlarını hızlandırıp beyaz başörtülü kadını görünce yanına gidip selam verdiler:


-''Es selamu aleyküm ve rahmetullahi ve berakât efendim. Fatıma el-Fihrî siz misiniz? "Ayşe heyecanlı ve utangaç bir  şekilde soruyu yöneltmişti. Çocuklara tebessüm eden kadın:


-''Ve aleyküm selam ve rahmetullahi ve berakât güzel çocuklar. Buyurun  benim, neden arıyorsunuz beni?"


-''Efendim biz sizinle tanışmak  için geldik. Bu güzel medresenin ve kütüphanenin kurucusu kimdir, nedir öğrenmek istedik. Bize kendinizi birazcık anlatır mısınız? "


-''Olur elbette anlatırım. Lâkin öyle çok fazla anlatılacak bir hayatım yok benim. Bende sizler gibi halktan biriyim.''  Yüzünde eksik etmediği tebessümle cevap vermişti.


-''Size hayatımı kısaca özet geçeyim.


Tam ismim Fatıma bint Muhammed el-Fihriye el-Kureyşiye, kureyş kabilesinden olduğum için bu şekilde ismim anılmakta. Mezhebi çatışmalardan ötürü Kayrevan’dan (Tunus) Fas’a göç etmek zorunda kaldık ailemle. Fırsatlarla dolu kalabalık bu şehre ilk geldiğimizde maddi durumumuz çok iyi olmasa da daha sonra sıkı bir çalışmanın  ardından, babam Muhammed El-Fihri, Fas’ta başarılı bir tüccar oldu.


Ben ve kız kardeşim Meryem, çocukluk ve gençlik dönemlerimizde iyi bir eğitim aldık. İslâm hukuku, fıkıh ve hadislerin yanı sıra Efendimiz Hz. Muhammed'in (sav) hayatıyla ilgili diğer eserler hakkında öğrenim gördük.


Ailem Fes'e yerleştikten bir süre sonra evlendim. Babam, erkek kardeşim ve eşimin ölümleri peş peşe oldu. Babamın vefatı üzerine tüm servet, ben ve kardeşim Meryem'e kaldı. Böylesine büyük bir servetle her şeye ulaşabilirdik, ancak biz toplum yararına harcamayı istedik.


Fes kentine, çoğu İspanya’daki Müslüman nüfustan oluşan birçok mülteci yerleşmişti. Kentteki Müslüman nüfusu fazlasıyla artmıştı ve mevcut camiler büyüyen nüfusun ihtiyacını karşılayamıyordu. Bunu fark eden kardeşim  Meryem, 859 yılında Endülüs Camii’ni inşa ettirdi.


Ben ise, Kral Yahya ibn Muhammed’in gözetiminde 845 yılında yapımına başlanan bir caminin yapımını devralmak için babamdan kalan parayı kullandım. Daha sonra burayı yeniden inşa ettirdim ve çevresindeki arazileri satın alarak boyutunu iki katına çıkardım.


İnşaat projesini bizzat denetledim. Caminin mimarisi abartılı süslemelere sahip olsa da,  temelde mütevazı bir yapı inşa etmek istedim. Cami binasının inşaatı çok uzun yıllar  sürdü.  Projenin tamamlanmasına kadar oruç tuttum. Tamamlandığında içeri girdim ve dua ettim.


-''Ya MaşaAllah size, Rabbim hayrınızı kabul etsin.''


-''Âmin ecmâin güzel kızım. Bu arada size isminizi sormadım. Sizin isimleriniz nedir?''


-''Yaa çok affedersiniz, biz heyecandan kendimizi tanıtmayı unuttuk. Ben Ayşe ve bu da abim Ahmet. "


-''Memnun  oldum Ayşe ve Ahmet."


-''Bizde çok memnun olduk efendim. ''


-''Evet çocuklar nerde kalmıştım. Haa hatırladım. Yaşlılık işte unutuyor insan. Camii olarak başlayan bu serüven medrese olarak devam etti. Şu an bir medrese olarak gördüğünüz bu yapı önceleri camiydi.''


-''Ya bu da ayrı bir güzel amaa."  Ayşe her zamanki neşesiyle konuştu. Fatıma el-Fihrî, Ayşe'ye tebessümle bakıp devam etti.


-''El-Karaviyyin Medresesi, kız kardeşim Meryem’in yaptırdığı el-Endülüs Camii ile yan yana inşa edildi.


Medresemiz,  dini öğretilere ve Kuran ezberlenmesine odaklıdır. Burada eğitim gören herkes hafızdır. Ve öğrencilerimizden herhangi bir ücret almıyoruz. Tek gayemiz Allah'ın rızası. Bu arada çocuklar ikindi vakti yaklaşıyor. İzninizle ben gideyim. Burada olursanız daha sonra devam ederiz.''


-''Bizde eve gidelim, annemiz bekler. Bize ayırdığınız vakit için Allah razı olsun sizden. Sizi tanımak güzeldi." Ahmet geldiğinden beri ilk defa konuşmuştu.


-''Âmin ecmâin çocuklar, Allah'a emanet olun. '' Fatıma el-Fihrî namaz için yanlarından ayrılınca çocuklar da geldikleri yöne geri gidip depoya vardılar.


Depodan çıkıp, yine ağacın gölgesine oturdular. Sıcak havada en iyi gelen hiç şüphesiz ağaç gölgesiydi.


-''Abi olaylar hızlı gelişti ve azıcık kafam karıştı. Bana üniversite olayını özet geçer misin? " Ayşe kafasını kaşırken, bir gözünü kırpıp abisine baktı.


-''Ahh  benim başımın tatlı belası, tamam anlatayım. Kısaca olay şöyle kardeşim. Fatıma el-Fihrî ilk olarak camii niyetiyle bu işe girişiyor. Lâkin daha sonra burası medreseye dönüşmüş ve sadece İslâmi eğitim verilmiş. Ve en önemli detaylardan biri, öğrencilerden herhangi bir ücret alınmaması.


Daha sonra ise başka alanlarda da eğitim verilmiş ve günümüzde üniversite olarak geçiyor. Müslüman ve gayri müslim birçok ilim  ve bilim adamı bu üniversitede  eğitim görmüş.


Haa  bir de  şu var, en büyük kütüphanede yine Karaviyyin Kütüphanesidir. Bu arada telefona bakarken Fatıma el-Fihrî için pek bilgi bulamadım. Çıkan bir yangın sonrası bu bilgiler yanmış diye okudum."


-''Peki ne zaman vefat etmiş, onun hakkında bir şey gördün mü? "


-''Evet, Fatma el-Fihrî 880 civarında öldü. Öldüğü günlerde, kurdurduğu kütüphane ve üniversite birkaç yıldan beridir eğitim vermekteydi. "


-'' Vay be abi ne kadar güzel bir şey yapmış değil mi? Bir gün bizde çok zengin olursak, böyle hayır işlerine yatırım yapalım. Bizden  sonra da insanlar faydalansınlar."


-''InşaAllah kardeşim, hadi eve gidelim şimdi."


İki kardeş bugünlük maceralarına son verip eve doğru yürüdüler..


****

Kaynakça:

















Comentários


Yazı: Blog2_Post
bottom of page