ÜMMETİN UNUTTUĞU NÖROLOJİ DOKTORU: DR. AFİYE SIDDIKİ
- UİB üye Ahsen-i Takvim
- 22 Şub 2021
- 11 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 2 Mar 2021
İŞKENCE GÖRDÜ, TECAVÜZE UĞRADI, 2 ÇOCUĞUNU KAYBETTİ. Ümmetin Unuttuğu Esir Kadın; Dr. Afiye Sıddıki'yi unutmadık.
Tarihin kirli sayfalarına adını pak ve tertemiz bir şekilde yazdıran kendisini ve her şeyini İslam yolunda feda eden ve yaşadığı bu dönemde İslam düşmanlarının köklerine vermiş olduğu korkuyla adını akıllarımıza kazıtan Dr. Afiye Sıddıki'yi unutmadık, ve onun ibret alınası hayatını sizlerle paylaşıyoruz.
Dr. Afiye Sıddıki'yi unutturmamak için sesimizin ulaştığı yere kadar...
* * * * *
Köyde yaşamın en güzel yanlarından biri de müstakil evde yaşamaktır. Şöyle bahçeli bir ev mis gibi. Özellikle yazın bahçede oturmanın keyfine diyecek yoktur. Bahçede rengarenk envai çiçekler, gözlerin alabildiği yerleri şenlendiriyor, kokuları ise insanı mest ediyordu. Çiçeklerin kokusuyla harmanlanan olgunlaşmış meyvelerin kokusu ise ayrı bir ahenk veriyor.
Ailecek bir akşam vakti bahçede otururken semaverin yanında sohbet koyulaşmış ailecek neşe içinde vakit geçiriyorlardı. Bir ara konu mesleklere gelince büyüyünce hangi mesleği tercih konusunda Ahmet kararlı bir şekilde tarih araştırmacı ve yazar olacağını söyledi. Ayşe ise daha küçük olduğu ve sürekli her yeni öğrendiği mesleği edilmek istediğini söyledi.
Amcaların kızları Derya ablaları,
-"Ben nöroloji uzmanı olmayı hatta doktora yapmayı da düşünüyorum. " dedi.
Ayşe meraklı sordu,
-"Derya abla senin zaten mesleğin yok mu?"
-"Daha yok. Tıp okuyan herkes aynı bölümü kazanmaz. Yani senin anlayacağın gibi anlatayım nasıl üniversite bölümleri var, tıpta da aynı öyle bölüm bölüm. Ayşeciğim hani dişçi doktor var, baş için doktor var, mide için doktor var ya işte öyle. "
-"Anladım Derya abla. Peki neden o bölüm?"
-"Çünkü tıpkı Afiye Sıddık'ı gibi olmak istiyorum."
-"O kim?"
-"O, Amerika'da bir üniversiteyi bitirip, ayrıca doktora yapmış. Biyolojik silahları etkisiz hale getirmek için bir program geliştirdiği iddia edilen Pakistanlı bir nöroloji uzmanı. Ama yalnızca mesleğinde önemli yerler gelmesinin yanında Sıddıki, Bosnalı ve Keşmirli savaş yetimleri için yardımlar toplamış.
Sıddıki’nin Bosnalı mülteciler için yardım topladığını tasdik eden Abdullah Faruk isimli bir imam ise hıçkırıklar arasında şunları söylemiş: 'O nasıl soğuktan ayakları üşüyen Bosnalı kardeşlerimiz için bir çift ayakkabı daha buluruz diye çabalardı.'
Faruk ayrıca şunları da söylemiş, 'Afiyet bacı oldukça imanlı, yüksek zekalı ve dünya genelindeki Müslümanlarla yakından ilgilenen biriydi ve o dünyadaki olayların farkındaydı.'
O sık sık Roxbury’da işçi sınıfı komşularına ait bir eski püskü mescide namaz kılmak için gidermiş. Ayrıca çok sayıda İngilizce mealli Kur’an ve dini kitapları camiye bağışladığı ve de İngiliz tutsaklara gönderdiği de söyleniyor.
O, çok iyi bir tartışmacı, iyi derecede Arapça konuşan ve ayrıca Hafızmış.
Kur'ân-ı Kerîm'i çok sever ve öyle yaşamaya çalışırmış.
Çok zekiymiş ve en yüksek notları alırmış. O başlı başına bir okul gibiymiş ki bu son bilgisi okuduğu MIT demiş.
İSLÂM'IN günümüzde de bütünleyen bir hayat biçimi olduğuna inanıyor.
Ama çocuklar Afiye Sıddıki’nin üç çocuğu ile birlikte 2003 yılının Mart ayında -bir Pakistan vatandaşı olarak- Pakistan otoriteleri tarafından veya onların işbirliği ile ABD istihbaratı tarafından kaçırılmış olması inkâr edilemez delillerle ortadadır. IJN’in bu dava hakkındaki araştırmalarına dayanarak, Dr. Sıddıki’nin Karaçi’de tutuklanması akabinde Pakistan askeri istihbaratı tarafından bir süre alıkonduğu ve 2003-2008 yıllarında görevli olan ISI (Pakistan Askeri İstihbaratı) ve FBI (Amerikan Federal istihbarat) tarafından sorgulandığı sonucuna varmak mümkündür.
Amarika'ya götürülüp mahkemeye çıkarıldı. Duruşmalar boyunca Dr. Sıddıki Texas’ta Forth Worth Deniz Üssünde bulunan federal hapishanede tutuldu ve halen bu hapishanede tutulduğu düşünülmektedir. Sıddıki’nin hücre hapsinde tutulduğu ve avukatları dâhil dışarıdan herhangi bir kimseyle görüştürülmediği tahmin ediliyor.
Hakkında hatırladıklarım bunlar."
Ayşe Müsait bir zamanda abisinin kulağından fısıldadı;
-" Abiciğim yarın Afiye Sıddık'yi ziyaret edelim mi ben çok merak ettim onu."
-"Tamam Ayşe yarın bakarız."
Ertesi gün Kahvaltıdan sonra Ayşe yerinde duramadı Ayşe ve Ahmet Depodaki sandalye vardı gidip Afiye Sıddık'yi senin yanına Ulaşmak için 2008 tarihinde yazdı. İstedikleri tarih ekranda belirince yavaşça merdivenlere yöneldiler.
-"Ayşe dur bir dakika."
-"Ne oldu abi?"
-"Battaniye alalım yanımıza. Ne olur ne olmaz. Belki soğuk oldu hapishane, hem belki gizlenebiliriz de."
-"Aaa evet abi. İnşâeAllah sandık onun bulunduğu hücreye gitmiştir."
-"Âmîn Ayşe Âmîn. Buna ihtiyacımız var."
-"Dur abi sana yardımcı olayım. Yerini biliyorum da."
-"Hayy Allah senden razı olsun kardeşim hemencecik de buldun. Bazen böyle araştırmaları seven yönün şimdiki gibi çok işe yarıyor."
Ellerinde iki battaniye ile çıkan Ayşe somurtarak,
-"Aşk olsun abi." tabii kaşlarını da çatmayı ihmal etmedi.
Onun bu haline alışık olan Ahmet kardeşinin elinden kendi battaniyesini aldı ve üzerine örterken,
-"Seni çok seviyorum kardeşim. Çok Şükür ki benim kardeşimsin" dedi.
Tüm yelkenlerini indiren Ayşe ise sevinçle,
-"Bende abi bende" dedi.
İkisi birlikte merdivenlerden usulca çıkıp, ilk önce Ahmet nem, rutubet ve ağır bir koku duydu ardından etrafına baktı. Gördüğü yer bir hapishane hücresiydi. Karşı köşede ise kendine sokulmuş bir insan vardı. Bunun erkek mi, yoksa kadın mı olduğunu anlayamadı.
Sessizce kardeşini uyarıp, içeride beklemesini istedi. Yerde yatan kişinin bir kadın olduğunu anladı. Ayrıca dün akşam Derya ablasının gösterdiği resmindeki kişiye benziyordu. Ayşe'ye işaret edip gelmesini istedi.
Tam o esnada yanında kıpırtılar oldu. Gözlerini zorlukla açan kadın zorlukla konuştu.
-"Siz kimsiniz, ne arıyorsunuz burada?"
-"Efendim benim ismim Ahmet, buda kardeşim Ayşe."
Birden kadının gözleri ışıldadı ve halsiz vücuduna can geldi. Öne büyük bir çoşkuyla, sonra sona doğru kırılgan bir sesle konuştu.
-"Ahmet mi benim oğlum Ahmet mi? Ama sen benim oğlumdan büyüksün ki. Çok büyüksün!"
-"Hayır efendim ben oğlunuz değilim. Sizin yaşadıklarınızı kuzenimizden öğrendik ve bir de sizi, sizden öğrenmeye karar verdik."
-"Nasıl geldiniz buraya?"
-"Iııı... şey şimdilik söylemesek?"
-"Tabii olur. Lâkin gardiyanlar şuan yemekteler ve fazla vaktiniz yok. Bir saatlik molaları var yemek dışında burayı hiç boş bırakmıyorlar."
-"Tabii efendim. Sizin hikayeniz, ve buraya nasıl geldiniz?"
Şimdiye kadar susan Ayşe abisine bakıp konuştu.
-"Abi bence anlatalım bilsin ve bize öyle yardım etsin."
-"Tamam Ayşe."
Ahmet, Doktor Afiye Sıddıki'ye dönüp gerçeği açıkladı.
-"Efendim biz gelecekten geliyoruz 2021 yılından. Sizin hayatınızı merak ettik ve buraya kadar geldik."
-"Benim hayatımı mı merak ettiniz?"
-"Evet."
-"Peki başkalarında da duyuru musunuz sesimi?"
-"Elimizden geldiğince duyururuz. Lakin artık insanlar o kadar gamsızlaşmış ki bakarlar mı bilmem. Lakin biz elimizden geleni yapacağız."
-"Umarım duyarlar. Çocuklar, benim hikâyem 1972'de Pakistan’da dünyaya gelerek başladı. Babam pratisyen hekim, annem de kadınlar ile ilgili uluslararası faaliyetler yürüten bir STK çalışanıdır. Ailem işleri gereği belli dönemlerde Pakistan dışında yaşamak durumunda kaldığı için ilkokul 2. sınıfa kadar ailem ile birlikte Zambiya’da yaşadım.
1990 Ağabeyimin yanına Texas’a gittim ve Houston Üniversitesi’ne başladım.
1992 yılına geldiğinde Burslu olarak gittiğim Boston MIT, Biyoloji bölümünden 1995 yılında mezun oldum. Aynı yıl kendim gibi Pakistan vatandaşı olan Amjad Han ile evlendim. Aslında onunla evlenmeyi hiç istemedim. Ama ailem istediği için karşı gelemedim. Bu evliliğinden iki erkek ve bir kız olmak üzere üç çocuğum oldu. İsimleri büyüğü Ahmet, sonra Meryem ve en küçüğümüz Süleyman.
2001 yılında ise Bilişsel Sinir Bilimi dalında Brandies Üniversitesi’nde doktoramı tamamladım.
Ailem ile birlikte 2002'de Pakistan’a geri döndüm. Ağustos ayında yaşadığım aile içi sorunlar ve maruz kaldığım şiddet nedeniyle kocam ile boşandık. Boşandığımda küçük oğlum Süleyman’a hamile idim. Eylül ayında Süleyman doğdu. Tüm çocuklarımın velayetini üslendim.
Aralık ayında iş başvurusu için ABD’ye gittim ancak olumsuz sonuçlandığı için bir hafta sonra geri döndüm.
2003'ün Mart ayında FBI, resmi sitesinden benim ve eski kocam Han hakkında “Küresel Alarm” yayınladı. Yayınlanan alarmda herhangi bir suç isnadı bulunmuyordu. ABD’ye gitmek isteyim, bu bülten nedeniyle planımı iptal ettim. Çocuklarım ile birlikte İslamabad’da bulunan dayımın yanına gitme kararı aldım.
Ancak çocuklarla, Karachi Havalimanına giderken çocuklarım ile birlikte kaçırıldım. (2008’de Pakistan Senatosundan Amerika’ya giden ve Sıddıki ile görüşen Pakistanlı Senatörlerin verdiği rapor bu olayı belgelemektedir). "
-"Efendim siz ve üç çocuğunuzdan beş yıl boyunca haber alınamadı. Derya ablam öyle söylemişti doğru mu? "
-"Evet beş yıl boyunca kimseye gösterilmedim. Hatta 2008 yılında İngiltere merkezli insan hakları örgütü CAGE, 7 Haziran’da Pakistan’da bir basın toplantısı düzenledi ve benim Afganistan’da Bagram Hapishanesinde ABD tarafından tutulduğumu; bu konuda ellerinde ciddi deliller olduğunu açıkladı. Takip eden birkaç gün içinde Amerikan hükümeti beni Afganistan’da yakalandıklarını ilan etti."
-"Peki daha ayrıntılı verebilir misin doktor hanım teyze."
Ayşe meraklı bir şekilde bakarken, doktor Afiye Sıddıki ise hüzünlü sesle konuşmaya başladı. Zira Ayşe'ye tebessüm edecek takat bulamadı kendinde. Nasıl gülebilsin ki! Ne acılar bağrında yatıyor...
-"O gün havalimanı yolunda beni ve çocuklarımı kaçırdılar. Bizi kaçıranlar çocuklarım Ahmet’i, Meryem’i ve bebeğimi de benden ayırdılar. Hatırladığım son şey o gün koluma şırıngayla bir ilaç enjekte edildiği…
Daha sonra o kendime geldiğimde gözlerimi bir hapishane hücresinde açtım. O anda kendimi Afganistan’da bir askeri üste olduğuma adım gibi inanıyorum. Çünkü inip kalkan uçak sesleri duyuyordum. Beş yıldan fazla bir zaman bu hapishanedeki hücrede tek başıma kaldım.
Beni maskesiz ve üniformasız Amerikalılar sorguladı. Günlerce bana çocuklarımın dehşet dolu çığlıkları dinletiler. Ayrıca bu süre içerisinde ben sadece bebeğim Süleymanı buzlu bir camın ardından görme fırsatı bulmuştum. 7 yaşındaki Ahmet’in ise kanlar içindeki fotoğrafını gördüm. Meryem’in ise yakalandığı bir hastalık sonucu öldüğü söylediler. Bana zorla yüzlerce sayfalık kirli bomba ve virüslerle biyolojik saldırı silahları planları yazdırdılar."
-"Aaaa neden?" Ahmet hayretle sordu.
-"Çünkü İnsanları biyolojik silahların tahribatından koruyacak bir orijinal program üzerinde çalışıyordum, bu programın başarılı sonuçlanması ABD’nin milyarlarca dolar sarf ettiği bu silahları etkisiz hale getirecekti.
ABD istihbâratı bana daha önce "programı sonlandırmamı ve geldiğim noktaya kadar olanı büyük bir meblağ karşılığında satın almayı" teklif etti, ben, "henüz bitirmedim" diyerek teklifi reddettim."
-"Helal be!"
-"Yaşa sen doktor Afiye teyze."
Ayşe'nin son dediğine zorda olsa üçü güldü. Demir parmaklıklara, rutubetli nemli kokuya rağmen. Afiye Sıddıki'nin vücudundaki ağrılara, ruhundaki derin izlere rağmen birazcık da olsa güldü.
Kadınlar çiçek değil midir, narin değil midir?
Peki zalimler neden kendi çıkarları için hiç acımadan onları incitirler?
-"İşte çocuklar onların planlarını bozacağım için, yollarına engel olarak gördüler. Bu sebeple beni terörist olarak lanse ettiler. Dünyanın neresinde onların çirkin oyunlarını bozacak bir bilim insanı görseler suçlu olarak gösterdiler. Abd'nin kumpasça hazırladığı 11 Eylül saldırılarında bir çok neden vardır. O dönemden sonra bilm ve teknoloji alanında projeler yürüten bir çok insanı terör listesine eklediler ne yazık ki.
ABD istihbaratı, asılsız ve delilsiz olarak beni el-Kaide ilişkisi ile itham ederek üç çocuğumu ile birlikte ve Pakistan’dan izin alarak kaçırdı.
2003'den bugüne kadar zindanlardayım. Beni, ABD-Afganistan’ın şöhreti en kötü olan Bagram Cezaevi’ne ve erkeklerin yanına hapsettiler. Kaldığım koğuşu gardiyanlara ve diğer tutuklulara açık, gardiyanlar durmadan işkence yapıyorlardı, herkesin bilmesi için çocuklar sizden özür dikerek söylüyorum mahkumların, bana yapılan tecavüzler sebebiyle çığlıklarımı gece boyunca kulaklarını tırmalıyordu.
İşkenceler nedeniyle bir böbreğim ve bağırsaklarımı kaybettim.
Hiç unutmadığım yapılan işkencelerin biri şöyle :
Kur’an-ı Kerim parçalanmış, sayfaları yere serilmiş ve kanları akarken üzerinden yürümem istenmişti, maksat diğer mahkumlara, benim kanım ile kirlenmiş Kutsal Kitab’ı göstermekti.
Beni yakaladıklarında zerk ettikleri bir ilaç ve sonraki işkenceler yüzünden psikolojim altüst oldu, kaybolan çocuklarımın acısıyla hayal görmeye başladım, ruh ve bedenim acil müdahale ve tedaviye muhtaç olduğu halde buna izin verilmiyorlar.
Temmuz'da Afganistan'ın Gazni eyaletinde yerel güvenlik güçleri tarafından yakalandığımı öne sürülüyor.
Hâlbuki ben 5 yıldır hapistim.
Hayalim vardı benim, Kur'ân-ı Kerîm öğretilerini modern ve beşeri bilimlerle birleştirmekti. Bu amaçla, Pakistan ve Müslüman ülkelerde bir eğitim devrimi gerçekleştirmeye karar vermiştim. Zaten en çok Pakistan'a, merhaba bir eğitim şehri açma hayaliyle dönmüştüm.
Bu süreçte İslamabad'a yetkililerle ve zümresindeki insanlarla görüşmeye gidecektim. Fakat olmadı İslamabad'a hiç varamadım.
Bir gün oğlum olduğunu söyleyen genç bir adamla taksiye bindirdiler. Ona baktım ve şöyle söyledim,
-'Çok büyümüş. Ne kadar zaman geçti böyle?'
Çocuğum olduğuna inanmakta güçlük çektim. Sanki o genç benim oğlum Ahmet değildi.
Taksiye bindirdiklerinde beni Hükümet Konağına gitmem bekleniyordu. Hatta vali,
'bir telefon aldığını, kadın giyimli bir terörist olduğunu ve orayı bombalamaya geleceğini (yani planlarında ben olacaktım) bir suikast bombacısı olduğunu ve genç bir adamla geleceğini söylenmiş.' Ve valinin görevlilere kadının görüldüğü yerde vurulmasını emreder. Yani niyetleri benim işimi orada bitirmek. Bunu daha sonra öğrendim tabii.
Lakin onlar plan yaparlar, Allah Teâlâ onların planlarını bozar. "
-" Nasıl bozar? "
-" Anlatayım güzel kız. Taksiden indiğimde Ezan okunuyordu. Hem şöyle söyledim,
-"Aman Allah'ım Ezan" dedim. Ve ben Hükümet Konağı yerine, Ezanın geldiği yöne gittim. Mescide ulaşmam ile bayıldım. Kaç yıldır ilk defa Ezan dinledim. Kaç yıldır ilk defa Mescit gördüm. Âh ne güzeldi öyle. Çocuklar Ezanın, Mescitlerin değerini bilin. Bilin ki onlarda sizleri aziz eylesin.
Polis geldiğinde beni için, aranan şahsın tarifine uyduğunu söylemiş. Ve beni merkeze almışlar. Şüpheli kadını vurdunuz mu diye emir geldiğinde 'Hayır, hatanız var. Kendisi çok hasta bir kadın, bir suikast bombacısı değil.' diye cevap vermişler.
Gözlerimi karakolda açtım ve memurlar ile aynı odada perde arkasında tutuluyordum. Açıklama yapılırken, FBI'ın dört yıldır "sözde" aradığımı ve teslim almak üzere gözaltı merkezine gönderilen 6 Amerikan askerleri beni teslim almak için geldiler ve bir Afgan istihbarat görevlisi dışında herkesin dışarı çıkmasını istediler. Bu esnada üst düzey rütbeli bir Amerikan Subayı üç el ateş ederek beni yaraladı.
Midemden vurulurken yaşadığım acı ve kan kaybı nedeniyle baygınlık geçirdim. Bayılmadan önce ABD’li askerlerin beni, aralarında “kadın ölecek ve işimizi kaybedeceğiz” diyerek telaşlı bir şekilde bağrıştıklarını duydum. Durumum kritik olmasına rağmen, Bagram Hava Üssünde bulunan Craig Joint Theather Hastanesine helikopter ile götürüldüm. Burada ameliyat edildim.
Hastanede bulunduğum süre boyunca ailem ile görüşmeme hiçbir şekilde izin verilmedi. Bu süreçte Pakistan Hükümeti tarafından tek bir ziyaret dahi yapılmazken avukat ve konsolosluk hakları da bana bildirilmedi.
Ayrıca ABD mahkemesindeki yeminli ifademde gizli bir hapishanede işkence gördüğümü, işkence edenlerin delil üretmeye çalıştıklarını ve bana söylenen rolü oynamadığım taktirde beni ve çocuklarıma işkence yapma tehdidinde bulunduklarını söyledim. Mahkeme halen devam ediyor
İşte bu kadar çocuklar.
Lütfen benim yaşadıklarımı tüm İslâm Alemine duyurun.
Beni Kurtaracak Bir Müslüman Yok Mu?"
-"Tamam doktor hanım teyze. Bizim, gardiyanlar gelmeden hemen şimdi gitmemiz gerekiyor. Sizde gelir misiniz bizimle?"
Ahmet şefkatle Doktor Afiye Sıddıki'ye baktı ve onu burada bırakmak istemedi.
-"Olmaz çocuklar! Bende isterdim ama olmaz. Peşimize düşerler hatta sizleri öğrenirlerse sizler için kötü olabilir. Son bir şey daha aman gittiğiniz yerlerde dikkat edin kendinize."
-"Tabii efendim siz nasıl isterseniz."
İkisi aynı anda söylediler. Lâkin ikisi de zamanda yolculukta merak ettikleri kişilerin yanına gitmekten de vazgeçmeyeceklerdi. Bugün bile tüm tehlikeleri göze alarak geldiler buraya. Tabii belki de tehlikelerin farkında olmadıkları içindir. Zira şimdiye kadar bir çok savaş alanına, tehlikeli yerlere gittiler. Hiçbirinde bu tehlikeli yolculukların idrakına varamadılar. Bugün Ahmet birazcık da olsa fark etti. Lâkin vazgeçecek kadar değildi.
Sandığa girip, evlerine döndüklerinde ikisinin akıllarında olan doktor Afiye Sıddıki'ye ne olduğu. Hemen Derya ablalarını bulup sordular.
-"Derya ablacığım."
-"Efendim Ahmet."
-"Derya abla biz Afiye Sıddıki’nin 2008'den sonra ona ne olduğunu merak ediyoruz. Sen biliyor musun?"
-"Âh evet ondan çok etkilendiğim için tabletimde bir dosyada bulunduruyorum. Gelin size okuyayım. Siz geçin içeride oturun geliyorum. "
Her ikisi de içeriye geçip oturdular. Oturma odasında anne ve yengeleri de vardı. Derya ablaları onların yanına gelip, o da oturdu ve yolda gelirken açtığı tabletten dosyaya çoktan giriş yapmıştı bile. Ve sesli bir şekilde okumaya başladı.
-" 2010 – 23 Eylül’de New York’ta yargılanmaya başlayan Sıddıki, Hâkim Richard M. Berman tarafından Afganistan’da bulunan ABD askerlerine ve FBI ajanlarını öldürmeye teşebbüs etmek suçlamasıyla 86 yıl hapse mahkûm edildi. Duruşmalar esnasında Hâkim Berman, Sıddıki’nin müdafilerini birkaç defa salondan çıkarma teşebbüsünde bulunsa da bunu başaramadı.
Dosyada bulunan raporlara ve mahkeme tutanaklarına göre Sıddıki’nin suçlandığı olay Temmuz 2007’de Afganistan’ın Gazni şehrinde gözaltı esnasında yaşanmıştı. Gazne Polis Merkezinde tutulan Sıddıki, ABD askerleri tarafından yere bırakılmış olan tüfeği ateşlemiş ancak kimse yaralanmamıştı. Sıddıki bu iddiaları kesinlikle reddetti ancak mahkeme, Sıddıki’yi destekleyen bulgulara rağmen bütün suçlamaları kabul ederek mahkûmiyet kararı verdi.
Afiye Sıddıki, ABD mahkemesi tarafından 86 yıl hapis cezası almıştı.
“Kararın ABD'den değil İsrail'den geldiğini” söyleyen Sıddıki, hem bu olay, hem de El Kaide'nin lider kadrosuyla bağlantılı olduğu iddialarını reddetti.
Sıddıki’nin müdafileri verilen kararı temyiz ettiler. Ancak Davaya ait ilk tutanak 28 Mart 2011’deki zabıt tutanağına göre yazıldı.
2016 yılında annesi ile yapmasına izin verilen telefon görüşmesi ve Pakistan Adalet Bakanlığı’na bağlı bir kadın savcının Mart 2019 yılında yüz yüze görüşmesi dışında ailesi halâ kendisini ziyaret edebilmiş ve haber alabilmiş değildir.
Bazı insan hakları örgütleri ve gazetecilerin Sıddiki’nin serbest bırakılması, kendisini tutuklayanların yargılanarak uluslararası polise teslim edilmesi yönünde çağrılarda bulunduğu biliniyor.
Yvonne Ridley’in Pakistan mahkemesine başvurması üzerine 9 Eylül tarihine gün verilmiş. İşte tam bu sırada Dr. Sıddıki ortaya çıkmış. New York’ta apar topar mahkemeye çıkarılır.
İnsan hakları grupları Sıddıki’nin burada gözaltına alındığını ve son beş yılını bu ülkedeki bir gizli Amerikan hapishanesinde geçirdiğini söylüyorlar.
Ayrıca 2002 yılında Afganistan’da yakalanan ve Bagram’daki gizli bir zindanda çok uzun süre işkence gören İngiliz vatandaşı Muazzam Beg, 2005 yılında yayınlanan anılarında Afiye Sıddiki’ye yer vermişti. Muazzam Beg, 650 numaralı mahkum olarak bilinen Pakistanlı kadının, çok büyük işkence gördüğünü ve o kadının çığlıklarının, kendi gördükleri işkenceleri unutturduğunu iddia etmişti..
Mazlumder ise şunları yayımlamıştı:
MAZLUMDER olarak Amerikan hükümetini;
◾Tüm insan hakları ilkelerini ayaklar altına alarak gerçekleştirdiği bu ve benzeri kaçırma/kaybetme eylemlerinden derhal vazgeçmeye;
◾Bugüne kadar hukuksuz yollarla kaçırılan insanların durumları hakkında ailelerini bilgilendirmeye ve onlara adil yargılanma hakkı vermeye;
Pakistan hükümetini ise;
◾Tüm insan hakları ilkelerini alt üst eden bu ve benzeri kaçırma/kaybetme olayları hakkında acil soruşturma başlatmaya;
◾Amerikan istihbaratıyla işbirliği yapmak suretiyle hukuksuzluğa ortak olan sorumluları cezalandırmaya;
◾Amerikan yönetiminden Afiye Sıddıki’nin Pakistan’a iadesini derhal talep etmeye;
◾Adil bir şekilde yeniden yargılanma imkânı tanımaya ve eğer gerçekten suçluysa cezasını kendi ülkesinde çekmesini sağlamaya;
Davet ediyoruz.
Afiye Sıddıki (ve benzeri kimseler) hakkındaki suçlamaların doğru olup olmadığına bakılmaksızın, yönetimlerin, konuyu öncelikle İnsan Hakları çerçevesinde ele almaları ve iadeyi hızlandırmaları uluslararası insan hakları sözleşmelerinden doğan bir sorumluluktur. Bu kadar yıl ve yaşananlar ardından, Afiye Sıddıki’nin zihinsel ve fiziki sağlığının ciddi bir şekilde bozulduğu, hapiste tutulmaya devam ederse sağlık durumunun gün geçtikçe daha da kötüleşeceği açıktır. Taraflar bu konuda sorumlu davranmalı ve üzerlerine düşeni yapmaktan geri durmamalıdır.
İşte böyle çocuklar insanlığın bittiği yerdeyiz... "
~~
Kaynakça:
1)https://ilkha.com/guncel/emperyalist-abdnin-korktugu-kadin-fiyet-siddiki-93623
2)https://www.islamibulten.com/amerikanin-en-cok-korktugu-kadin-dr-afiye-siddiki
3)unutmadik-99488.html
4)http://darulerkamm.blogspot.com/2016/03/ummetin-unuttuklar-dr-afiye-sddki.html?m=1
5)https://istanbul.mazlumder.org/tr/main/faaliyetler/basin-aciklamalari/1/afiye-siddiki-hakkinda-sadece-gercekler/13671
Comments