top of page

MESNEVİ YAZARI: MEVLANA CELALEDDİN RUMİ

Güncelleme tarihi: 21 Ara 2020

Mevlana ile ilgili birçok bilgi mevcut. Biz güvenilir kaynaklardan bulduğumuz kadarıyla sizlere aktaracağız. Yanlışımız olursa affola.


.


Yaz tatilinin en güzel kısmı kendi elleriyle ekip diktiği meyvelerin, sebzelerin tadına doyasıya bakmaktı Ayşe ve Ahmet için. Rahmetli dedeleri öğretmişti onlara toprak ile hemhâl olmayı. Zamanında, yoldan gelip geçen insanların gölgesinde serinleyip dinleneceği hayrat ağaçları dikmişti adamcağız ve torunlarına da tembih etti bunu.


Bahçelerinde dedesinin diktiği dut ağacına yönelirken hüzünlü bir sesle:


-"Abii biliyor musun dedemi özledim. Keşke dedem burada, yanımızda olsa. Ölüm ne kadar kötü bir şeymiş." Diye iç geçirdi Ayşe.


-"Ayşe ölüm kötü olur öncesinde, ama bu meyve gibi tatlı olur ahirette. Sen nasıl bir meyve yemek için o kadar eziyet çekip bekliyorsun, sindiriyorsun; ölüm de öyle. Tek fark sadece meyveler her sene lakin ölüm tek kere geliyor önümüze. Hem biliyorsun ahiret var, yine sevdiklerimiz orada olacak. Allah cennetinde birleştirsin hepimizi.


Edebiyat hocamız anlatmıştı Mevlana Hazretleri Rabbine yani en sevgiliye kavuşacağı vakti düğün gecesi anlamına gelen "Şeb-i Arus" olarak nitelendirdi. Düşünebiliyor musun nasıl bir Allah sevgisi var?"


-" Yaaa öyle mi gerçekten? Oysa biz ne kadar da üzülüyoruz, korkuyoruz. "


--"Ahh... Keşke onun zamanında yaşasaydık. Nasıl bir incelik nasıl bir ilim. İster misin ki kendisinden dinleyelim onu? Hem dedemin kitaplığında Mesnevi'si vardı onu da alırız dönüşte."


-"Evet abi evet hadi depoya gidelim. Ama önce annemizden izin almalıyız."


-"Tamam o iş bende."


-"Annecim, Ayşe'yle birlikte dedemin kütüphanesinden kitap almaya gidebilir miyiz? Hem mandalinleri de sularız gitmişken."


-"Tamam ama dikkatli olun, suyu da açık bırakmayın oğlum."


Ayşe ve Ahmet içten içe büyük bir sevinçle:


-"Peki anneee" Diye seslendiler.


İki kardeş malzeme deposuna gelip sandığın kapağını kaldırıp heyecanla merdivenden indiler. Gitmek istedikleri zamanın ve yerin kodlarını girdikten sonra tebdili giysilerini giydiler ve merdivenden çıktılar.


Vardıkları yerde yürekleri mest eden bir musiki duydular. Sesin geldiği yöne doğru ilerlediler. Gördükleri karşısında şaşırmışlardı, sessizce izlediler. Semazenler dönüyor, ney sesi sarıyordu her yanı. Karınca misali yürüyen, adeta yeri incitmekten korkarcasına adımlar atan insanlardı gördükleri. Heybetli, cüppeli bir adamcağız oturuyordu yerde. Ahmet kardeşine dönüp:


-"Ayşe bak, Mevlana Hazretleri evet evet o. Hadi yanına gidelim."


Mevlana onları fark etmiş olacak ki usulca yerinden doğruldu ve birden sessizlik oldu.


-"Dinle, bu ney nasıl şikayet ediyor, ayrılıkları nasıl da anlatıyor: 'Beni kamışlıktan kestiklerinden beri feryadımdan erkek, kadın... herkes ağlayıp inledi. Ayrılıktan parça parça olmuş kalp isterim ki, iştiyak derdini açayım. Aslında uzak düşen kişi, yine kavuşma zamanını arar.'


Hoş geldiniz çocuklar, hayırla geldiniz. Kimsiniz, kimlerdensiniz? Nereden gelir nereye gidersiniz?"


-"Hoş bulduk efendim. 21.yüzyıldan, 2020 yılından geldik. Öğretmenimiz derslerde eserleriniz hakkında konuşur sizi anlatırdı. Sizi, sizden bilmeye geldik. Muhabbetinize mazhar olabilirsek ne mutlu bize."


-"Ne iyi ettiniz çocuklar. Burada herkese yer vardır. Kapımıza gelen boş dönmez EvelAllah. Madem öğrenmek istediniz haydi o vakit ilmimizden, sadrımızdan gelenleri dilimize düşürelim. Gül şerbeti içer misiniz?"


Ayşe ve Ahmet hep bir ağızdan,


-"Oluurr." Dedi.


-"Çocuklar 604 senesi Rebiülevvel'in 6'sında, Horasan'ın Belh şehrinde açmışız gözlerimizi dünyaya. Lakabımız Celaleddin'dir. Saygıdan ötürü Mevlana derler. Babam Bahâeddin Veled, Belh’e yerleşmiş bir ulemâ ailesine mensuptu ve “Sultânü’l-ulemâ” (bilginlerin sultanı) unvanıyla tanınmıştı.


Annem, Belh Emiri Rükneddin'in kızı Mümine Hatun; babaannem; Harzemşahlar hanedanından Fars Prensesi, Melîke-i Cihan Emetullah Sultan'dır.


Ahh çocuklar... Harzemşahlar hükümdarları babam Bahâeddin Veled'in halk üzerindeki etkisinden her zaman tedirgindi. Çünkü o, insanlara son derece iyi davranır, ayrıca onlara her zaman anlayabilecekleri yorumlar getirir, derslerinde kesinlikle felsefe tartışmalarına girmezdi. Zira bazı karşıtlıklar hasebiyle göç yolunu tutmak zorunda kaldık."


-"Nişabur'da Feriduddin Attar ile karşılaştığınız göç yolu mu bu? Hatta Esrarname isimli eserini hediye etmişti size." Diye söze atıldı Ahmet.


-"Evet evlat evet. Nereden zuhur etti bakalım?"


-"Rahmetli dedemin kütüphanesinde görmüştüm ve okumuştum kitabı. Sizi hayli etkilemiş. Kitabın arka tarafında pek müteessir olduğunuz yazıyordu."


Mevlana tebessüm ederek sözlerine devam etti.


-"Doğru. Biz Nişabur'a gelirken Feriduddin Attar hazretleri karşıladı. Babam ile aralarında konuşmalar geçti ve o güzide eserini bana hediye etti. Yanımızdan ayrılırken beni kastederek, yanındakilere "bir deniz bir ırmağın ardına düşmüş gidiyor" dedi. Babama da, "umarım yakın bir gelecekte oğlunuz âlem halkının gönlüne ateş verecek ve onları yakacaktır" diye bir açıklama yaptı. Ben Esrarname'yi hep yanımda taşıdım çocuklar. Mesnevi'mde de Attar'dan ve kıssalarından sık sık söz ettim.


Nerede kalmıştık muhabbetimize? Bir düşüneyim.


Evet, ailemle, aile yakınlarımla göç yoluna çıktıktan sonra Mekke ve Medine'ye gittik. Orada hac vazifemizi yaptıktan sonra babam "Bize Anadolu toprakları göründü, işaret edildi" deyip Anadolu topraklarının yolunu tuttuk çocuklar. Çeşitli şehirlerde bulunduktan sonra dönemin ilim ve irfan merkezi olan Karaman'da 7 sene kaldık. O zamanın Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat'ın davetiyle Konya'ya geldik. Babam, Karaman valisi Emir Musa beyin ilgisine mazhar oldu. Alaaddin bey tarafından kendisi için bir medrese yapıldı, gül bahçesi tayin edildi. Moğol istilasının dünyayı kasıp kavurduğu, gözyaşı ve kanın oluk oluk aktığı bu dönemde bütün yüreğimizle manevi bir ışık olarak hizmet ettik. Anadolu'nun farklı yerlerinden zatımızı görmeye gelenler oldu buraya.


Babam Bahaeddin Veled'in ölümünden bir yıl sonra, 1232 yılında Konya'ya gelen Seyyid Burhaneddin'in manevi terbiyesi altına girdim ve dokuz yıl ona hizmet ettim.


Ayşe ve Ahmet, kalbiyle bütün dünyayı kucaklayan bu adamcağız karşısında râm olmuştu. Anlattıklarını pür dikkat dinliyorlardı.


-" Biraz daha şerbet alır mısınız? "


Ayşe;


-" Evet evet çok lezzetliydi. Mevlana hazretleri lütfen devam et anlatmaya lütfeenn."


-" Benim dinî-tasavvufî düşüncemin kaynağı Kur’an ve Sünnet’tir. “Canım tenimde oldukça Kur’an’ın kölesiyim ben. Seçilmiş Muhammed’in yolunun toprağıyım ...” beytiyle bunu dile getirmişim ömrüm boyunca, “Pergel gibiyim; bir ayağımla şeriat üstünde sağlamca durduğum halde öbür ayağımla yetmiş iki milleti dolaşıyorum” diyerek bir müslüman olarak insanlığı kucaklayabildiğimi belirtmiştim.


Mevlana anlatırken Ahmet söze;


-" Şeeyy, efendim bizim yalnızca 2 saatimiz vardı. Gönlümüz isterdi ki sizinle günlerce konuşalım. Zira mâlumunuz anne ve babamız merak edebilirler. Bize Şems ile karşılaşma anınızdan, o güzide eserlerinizden bahsedebilir misiniz?"


-" Tabi evladım, haklısınız. O vakit Şems'imden söz edivereyim size. Ahh benim güzel dostum, vuslatım.

Çocuklar, camide eğitimimi sürdürdüğüm zamanlardı. Eve dönüyordum ki bir zat karşıma çıkıp bir takım sualler sordu. Aramızda epey konuştuktan sonra Allah muhabbet işledi yüreğimize. Haftalarca, aylarca hücremde hemhal olduk. Gönülden muhabbetlerdi bunlar. Kelimeler kifayetsizdir evlatlarım. Bir gün yine yolunuz düşerse bolca Şems'ten konuşuruz.


Eserlerimin bahsini açalım biraz da.


Mesnevi'yi kâtibim Çelebi Hüsameddin'in isteği üzerine yazdım. Mesnevi beyitlerini Meram'da gezerken, otururken, yürürken hatta semâ ederken söylerdim Çelebi Hüsameddin de yazardı. Mesnevi'nin dili Farsçadır, beyit sayısı 25618'dir, 6 cilttir, vezni: Fâ i lâ tün- Fâ i lâ tün - Fâ i lün'dür. Tasavvufî fikir ve düşüncelerimi birbirine ulanmış hikâyeler halinde anlattım.


DİVAN - I KEBİR:, çeşitli konularda söylediğim şiirlerin tamamının bulunduğu eserdir. . Divân-ı Kebir'in dili de Farsça olmakla beraber, Divân-ı Kebîr içinde az sayıda Arapça, Türkçe ve Rumca şiir de yar almaktadır. Divân-ı Kebîr 21 küçük divân (Bahir) ile Rubâi Divânı'nın bir araya getirilmesiyle oluşturuldu. Divân-ı Kebir'in beyit adedi 40.000 i aşmaktadır. Divân-ı Kebir'deki bazı şiirlerimi Şems mahlası ile yazdığım için bu divâna, Divân-ı Şems de denilmektedir. Divânda yer alan şiirler vezin ve kafiyeler göz önüne alınarak düzenlenmiştir.


MEKTUBAT, başta Selçuklu Hükümdarlarına ve devrin ileri gelenlerine nasihat için, bana sorulan ve halli istenilen dini ve ilmi konularda ise açıklayıcı bilgiler vermek için yazdığım 147 adet mektuptur. Bu mektuplarda, edebî mektup yazma kaidelerine uymadım aynen konuştuğum gibi yazdım. Hitaplarda mevki ve memuriyet adları müstesna, mektup yazdığım kişinin aklına, inancına ve yaptığı iyi işlere göre kendisine hangi hitap tarzı yakışıyorsa o sözlerle ve o vasıflarla hitap ettim.


Fİ Hİ MA FİH "Onun içindeki içindedir" manasına gelmektedir. Bu eser çeşitli meclislerde yaptığım sohbetlerin, oğlum Sultan Veled tarafından toplanması ile meydana gelmiştir. 61 bölümden oluşmaktadır. Bu bölümlerden bir kısmı, Selçuklu Veziri Süleyman Pervane'ye hitaben kaleme alınmıştır. Eserde bazı siyasi olaylara da temas edildiği için, bu eser aynı zamanda tarihi bir kaynak olarak da kabul edilmektedir. Eserde cennet ve cehennem, dünya ve ahiret, mürşit ve mürîd, aşk ve semâ gibi konular işlenmiştir.


MECÂLİS-İ SEB'A (Yedi Meclis) adından da anlaşılacağı üzere Mevlâna'nın yani benim Yedi Meclisi’nin, Yedi Vaazı'nın not edilmesinden meydana gelmiştir. Vaazlarım Çelebi Hüsameddin ve oğlum Sultan Veled tarafından not edilmiş, ancak özüne dokunulmamak kaydı ile eklentiler yapılmıştır. Eserin düzenlemesi yapıldıktan sonra  tashihimden geçmiştir. Şiiri amaç değil, fikirlerimi söylemede bir araç olarak kabul ederim evlatlar. Yedi Meclisi'nde şerh ettiğim hadislerin konuları bakımından tasnifi şöyledir :


1. Doğru yoldan ayrılmış toplumların hangi yolla kurtulacağı.

2. Suçtan kurtuluş. Akıl yolu ile gafletten uyanış.

3. İnançtaki kudret.

4. Tövbe edip doğru yolu bulanlar Allah'ın sevgili kulları olurlar.

5. Bilginin değeri.

6. Gaflete dalış.

7. Aklın önemi.


Bu Yedi Meclis' de, asıl şerh edilen hadislerle beraber, 41 Hadis daha geçmektedir.  Tarafımdan seçilen her hadis içtimaidir. Her bölüme "Hamd ü sena" ve "Münacaat" ile başladım, açıklanacak konuları ve tasavvufî görüşlerimi hikâye ve şiirlerle cazip hale getirdim. . Bu yolu Mesnevi'nin yazılışında da aynen kullandım.


İşte böyle çocuklar. Kamil insan olma yolunda ilahi aşka dayandım. Herkesi kucakladım. Bir vasiyetim var, bu size de ders olsun e mi ?


Size, gizlide ve açıkta Allah’tan korkmayı, az yemeyi, az uyumayı, az konuşmayı, isyan ve günahları terk etmeyi, oruç tutmayı, namaza devam etmeyi, sürekli olarak şehveti terk etmeyi, bütün yaratıklardan gelen cefaya tahammüllü olmayı, aptal ve cahillerle oturmamayı, güzel davranışlı ve olgun kişilerle birlikte bulunmayı vasiyet ediyorum. İnsanların en hayırlısı, insanlara yararı olandır. Sözün en hayırlısı, az ve anlaşılır olanıdır."


-" Çok teşekkür ederiz efendim. Yolumuza ışık tuttunuz. Yüreğiniz bütün kıtaları kaplamış adeta." Dedi Ahmet kalbindeki anlam veremediği his ile.


-" Yürüdüğünüz yol gül bahçesi olsun ve bu yol Allaha çıksın evlatlarım."


-"Amin efendim Amin. Sizleri kabristanınızda da ziyaret edeceğiz. Konya'ya gitmek en büyük hayalimiz öyle değil mi Ayşe?"


-"Evet abi."


-"Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde aramayınız!


Bizim mezarımız ariflerin gönüllerindedir.


Sağlıcakla kalın yavrularım. Dosdoğru yolda kalın."


.


Not 1 : Mevlâna Celaleddin Rumi, kesin olmamakla birlikte 17 Aralık 1273 tarihinde Konya'da vefat etmiştir.


Not 2 : Mevlana Hazretleri, ezan sesini duyduğu zaman ya hemen dizleri üzerine oturur veya ayağa kalkarak, ezan bitinceye kadar o vaziyetini hiç bozmazdı.


Not 3 : Mevlana'nın neden döndüğünü araştırdık ve kesin bir kaynak veya bir bilgi bulamadığımız için ekleyemedik.


*


Esselamu aleyküm ve rahmetullahi ve berekatuh kardeşler 🤗


Diğer bölümde buluşmak üzere. Allah'a emanet olun ❤️


*


KAYNAKÇA






















11)MESNEVİ- MEVLANA CELALEDDİN RUMİ, Tablet Yayınları, Konya, Ağustos 2010,sayfa 23


Umuda İz Bırakanlar

Comentarios


Yazı: Blog2_Post
bottom of page