HER ŞEYE BAŞLANGIÇ
- UİB üye Ahsen-i Takvim
- 27 Eki 2020
- 5 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 30 Kas 2020
Esselamü aleyküm ve rahmetullah ve berekatuhu kardeşler. Kurgumuzun ilk bölümü ile başlıyoruz inşaAllah 😍
KÜÇÜK KÂŞİFLER
Ahmet ve Ayşe bugün çok heyecanlılardı. Zira yaz tatillerini, üç yıldır gidemedikleri köylerinde geçireceklerdi. En son dedelerinin cenazesi için gitmişlerdi. Köylerinde yalnızca dedelerinden kalma evde, büyük amcaları yaşıyordu.
Ailecek büyük bir heyecanla yola koyuldular. Akşam üzeri köylerine varmışlardı. Ayşe çok meraklı ve her şeyi inceleyen bir çocuktu. Önüne hangi alet gelirse incelemeyi çok sever, kitapları okumaya doyamazdı. Amcalarının evine girerken daha hava kararmış olmadığı için bahçelerinin çok uzağındaki köşede depo gibi bir yer gördü. Amcası ile hal hatır sorar sormaz hemen,
-"Amcacığım bu köşedeki yapı nedir?"
-"Âh o mu güzel Ayşem. O babamın yani dedenin malzeme deposu."
-"Peki girip bakabilir miyim?"
-"Tabii olur. Ama önce hasret giderelim, yarın abin ile birlikte bakabilirsiniz. Aman dikkat et yalnız başına öyle yerlere girme!"
-"Tabii amcacığım sen nasıl istersen." diye karşılık verdi. Ama içinde orayı inceleme merakı amcasının sözlerinden sonra daha bir kabardı.
Ayşe sabah gözlerini açar açmaz o malzeme deposunu düşündü. Bir an önce gitmek istiyordu bu sebeple abisini hemen uyandırdı.
-"Abiciğim abiciğim! Hadi gidelim depoya ben çok merak ediyorum."
-" Ayşe durur musun lütfen! Önce kahvaltı yapalım."
-"Ama abi ben çok merak ediyorum."
-"Ayşe aç karınla nasıl gidip orayı inceleyeceğiz. Önce kahvaltı yoksa ben gelmem. Ben gelmezsem, sende gidemezsin."
Ayşe omuzları çöküp
-"Tamam tamam senin dediğin olsun." diyerek el mecbur kabul etti.
Kahvaltıdan sonra Ahmet ve Ayşe bahçenin en ucunda kuytu köşedeki malzeme deposuna yürüdüler. İçeride pek bir şey bulamadılar. Ama tabii bu Ahmet için geçerli, Ayşe için ise geçerli değil. Zira Ayşe her şeyi içeride gördüklerini incelemek istiyordu.
-"Ahmet bir süre sonra sıkılıp,
Ayşe ben gideceğim artık. Bak burada hiçbir şey yok?"
-"Ama abi baksana buralarda bir sürü eşya var bir sürü sandık var. Şu köşedeki büyük sandığa bakar mısın?"
-"Nerede hani ben göremiyorum?"
-"Şurada şurada bir şeyler var üzerinde. Hadi gel onu boşaltalım İçine bakalım!"
-"Tamam başımın belası." bir yandan sitem ederken, bir yandan da sandığın üzerindeki eşyaları indiriyorlardı.
Sandığın üzerini boşattıktan sonra Ahmet sandığın kapağını açtı ve birden karşılarında, sandığın içerisinde merdiven olduğunu gördüler. Ucunun nereye gittiğini görmedikleri için Ahmet, merdivenlerden aşağı inmeye başladı. Ardından Ayşe de tam onu takip edeceği sırada Ahmet,
"Dur! hayır yapma gelme ben tek başıma inip bakacağım."
-"Hayır abi ben de seninle geleceğim. Çok merak ettim, hem içerisi karanlık gibi duruyor."
-"Olmaz sen gelme!"
-"Hayır abi. Gördüğümüz gibi içerisi karanlık, belki sana yardımcı olurum."
-"Tamam hadi gel birlikte gidelim."
İkisi birlikte merdivenlerden inmeye başladılar. Başlarda karanlık olan merdiven, onlar indikçe yavaş yavaş aydınlanmaya başladı ve merdivenin sonuna geldiklerinde büyük bir oda ile karşılaştılar. O kadar büyüktü ki neredeyse her şey vardı. Bir köşesinde yatak, giysi dolabı, küçük bir mutfak, hatta küçük bir oda bile vardı.
Ve karşılarında kocaman makineler vardı. Merak ve heyecanla incelemeye başladılar, özellikle de Ayşe. Üzerinde sayı olan düğmelere basmak geldi içinden. Ve öylede yaptı. Bir iki düğmeye bastıktan sonra düğmeler arasında kocaman kırmızı bir düğmenin üzerinde başlat yazısını gördü. Hiç düşünmeden başlat düğmesine bastı.
Birden sağ tarafta bulunan saat görünümündeki ekranda Akrep ve Yelkovan çok hızlı bir şekilde dönmeye başladı. Ayşe hangi yöne döndüğünü bile çözemedi. Birden bütün ışıklar yanıp sönmeye başladı ve ardından durdu. Ne olduğunu çözmeye çalışan çocuklar bir an korkmaya başladılar. Ayşe korkudan hiçbir yere dokunamıyordu. Ahmet ise makinenin sol tarafında bulunan bir ekran gördü. Ekrana bastığında bir yazıyı gördü. Yazıda şöyleydi,
"Zaman makinesinin kullanma kılavuzu"
-Zaman Makinesinin sağ tarafında bulunan saat, o anda hangi tarihte olduğunuzu gösterir. Hemen önünde bulunan sayılara bastığınızda ise sizi, istediğiniz tarihe götürür.
-Zaman makinesinin içerisinde bir adet uyumak ve dinlenmek için yatak bulunmaktadır.
-Yiyecekleri stoklamak ve yemek ihtiyacı için mutfak.
-Her tarihe göre uygun tebdili kıyafet dolabı.
-Ayrıca kıyafetleri değiştirmek için küçük bir kabin var
-Bir tuvalet, bir banyo mevcuttur.
-Dinlenmek ve fikir alışverişi için ise koltuk vardır.
-Geçmiş veya gelecek zamana gitmek için zaman sayacının altındaki sayılara bastıktan sonra başlat düğmesine basabilirsiniz. Ardından istediğiniz zamana gittiğinizi anlamak için zaman sayıcının üzerindeki tarihe bakabilirsiniz. Ve hemen altında, gittiğiniz yeri gösteren bir yazı göreceksiniz.
Son bir not: Gittiğiniz tarihte en fazla iki saat kalabilirsiniz. Eğer vaktinde zaman makinesinin içerisinde bulunmazsanız, gittiğiniz tarihte sıkışıp kalırsınız.
Ayrıca ne kadar zamanınız kaldığını gösteren bir kum saati, zaman sayacının önünde bulunan tuşların hemen yanındadır.
Unutmayın tam vaktinde zaman makinesinin içerisinde bulunacaksınız!"
Ahmet ve Ayşe hemen zaman sayacına baktılar ve gözlerine inanamadılar. Zira zaman 712 yılını gösteriyordu. Birbirlerine şaşkınlıkla baktılar.
-"A-aabi."
-"Efendim."
-"Sende benim gördüğümü görüyor musun?"
-"Evet."
-"Yani biz şimdi 712 yılına mı gittik?"
-"Galiba öyle oldu."
-"Aaaa Hicaz'a gitmişiz. Tüh bari 571 yılına yada sonraki yıllara gitseydik."
-"Bende isterdim ama Ayşe ben buranın zaman makinesi olduğuna inanmıyorum."
-"Neden abi?"
-"Neden mi? Hiç zaman makinesi küçücük sandıkta olur mu?"
-"Bunu tek bir şekilde öğrenebiliriz."
-"Nasıl?"
-"Tebdili kıyafetlerimizi giyip dışarı çıkarak."
-"İyi de giyersek, amcamlar bu ne demez mi? Ya annemiz ve Babamız?"
-"Bizde sandıkta bulduk deriz."
-"Tamam o zaman hadi tebdili kıyafet dolabından bakalım ne var bize göre."
İki kardeş kıyafetlerini değiştirip, ellerine kum saatini alarak merdivenlerden yukarıya çıktılar. Sandığın kapağını kaldırdıklarında bir kez daha şok olmuş bir şekilde baktılar. Zira kerpiçten bir ev gördüler. Sandığın içerisinden çıktıklarında birden odanın kapısı açıldı ve içeriye bir adam girdi.
-"Siz kimsiniz? Benim evimde ne yapıyorsunuz?"
-"Korkmayın biz... Biz yolumuzu kaybettik. Ve bu eve girdik belki birileri bize yardımcı olur."
-"Yaa öyle mi. Kusura bakmayın çocuklar."
-"Estağfurullah efendim. Benim ismim Ahmet. Bu da kardeşim Ayşe. Siz kimsiniz?"
-"Ben mi? Bilmem unuttum. Bana buralarda çocuklar hikayeci derler. Bende bir zaman sonra öyle bilirim. Hikayeci...
Eee nereden gelirsiniz, nereye gidersiniz?"
O anda Ahmet ve Ayşe göz göze geldiler. Zamanda yolculuk yaptıklarını anlatmalılar mı? Güvenmeliler mi bu ismi Hikayeci olan adama? Gözleri ile sanki konuşuyor gibi sessizce birbirlerini dinlediler ve Ayşe abisine onay verir gibi gözlerini kapatıp açtı. Ahmet biraz kararsız kaldı ama buraya kadar gelmişken bir şeyler öğrenmek istiyordu ve açılmaya karar verdi.
-"Biz gelecek zamandan geliyoruz. 2020 yılından."
-"Nasıl yani gerçekten mi?"
-"Evet."
-"Peki Müslümanların durumu nasıl? "
-"Müslümanların Durumu pek de iyi değil! Hepsi bir yere dağılmış hiç birbirini tutmuyorlar hep savaş halinde çoğu Müslüman ülkeler işgal altında, Kudüs Ah Kudüs o bile işgal altında."
-"Kudüs neresi? "
-"Beytülmakdis."
-"Orası işgal altında mı? Ama Hz Ömer(radiyEllahü anh) daha yeni orayı fethetmişti!"
-"Evet ama Hz ömer'den(radiyEllahü anh) sonra çok el değiştirdi. Çoğu zaman Müslümanların elinde kaldı. Haçlılar işgal etti, Selahattin Eyyubi tekrar fethetti sonra yine karıştı. Osmanlıların eline geçti, Uzun yıllar Osmanlıların elinde kaldı. ardından Yahudiler gelip işgal etti."
-"Ah Beytülmakdisim ah seni işgal mi ettiler?"
-"Evet öyle maalesef ki!"
-"Hangi şehirden geldiniz hangi ülkeden?"
-"İstanbul'dan geldik. Türkiye İstanbul."
-" İstanbul, Türkiye neresi ben bilmiyorum."
Ahmet biraz düşündükten sonra İstanbul'un eski isminin konstantiniye olduğunu hatırladı ve ardından "Konstantiniyeden geldik."dedi
-"Siz Konstantiniyeden mi geldiniz? Orası da mı fethedildi?"
-"Evet orasını da Fatih Sultan Mehmet Han fethetti."
-"Elhamdulillah. Elhamdulillah. Elhamdulillah. Konstantini fetheden komutan ne güzel komutan, orayı fetheden ordu ne güzel ordu. Keşke ben de katılabilseydim. Ne zaman fethedildi peki?"
-"1453 yılında."
-"Çok uzun yıllarmış Müslümanlar bu kadar bekleyecek öyle mi?"
-"Öyle."
-"Peki Müslüman ülkeler nasıl? Hani işgal altında demiştin ya, oradaki liderler ne yapıyor ?"
-"Müslüman ülkelerin liderlerinin çoğu maalesef Müslümanları korumuyor. Kendi halklarını bile korumuyorlar."
-"Bir Ebubekir olmalı Müslümanları bir araya getiren. Bir Ömer olmalı adaleti ile bütün hükmettiği toprakları adaletle savunan. Bir Osman olmalı haya ile edep ile ülkeyi yöneten. Bir Ali olmalı ilmin kapısı düşmana korku dosta güven veren haydari Kerrar olmalı."
-"Maalesef onlar artık çok geçmişte kaldı insanlar onları bile unuttu. Hatta biz bile bilmiyoruz!"
-"Bilmiyor musunuz? O halde gelin size Hikayeci olarak İslam Devleti nasıl yönetilir nasıl korunur size dört büyük halife ile anlatayım."
Bölümler birbirinin devamı niteliğindedir bir sonraki bölümde görüşmek üzere🤗👋
Comments