FAHR-İ KAİNAT EFENDİMİZ (S.A.V)
- UİB üye Ahsen-i Takvim
- 28 Eki 2020
- 13 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 23 Kas 2020
Ama ilk önce Sevgili Peygamber Efendimiz(Sallallahu aleyhi ve sellem)'in hayatı anlatmazsak olmaz. Oradan başlayayım ister misiniz ? "
-" Evet çok isteriz. "
-" O zaman başlıyorum, size hikâyenin en başını anlatmak için.
Biliyor musunuz çocuklar ? Müslüman olarak ve Müslüman bir ülkede dünyaya gelmek, bir ayrıcalık aslında. Çünkü dini öğrenmek için daha fazla fırsatın oluyor. Bakarak, görerek, okuyarak kendini geliştirebiliyorsun.
Bu fırsatların içinde şüphesiz en güzel örneğimiz Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem). Onun bizde yeri apayrı. Yeri doldurulmayacak bir insan. ❤️
Hayatını size uzun uzun anlatmak isterim lakin biliyorsunuz zamanımız kısıtlı. O yüzden biraz size özet geçeceğim.
Hz. Muhammed (s.a.v.) 571 yılında Mekke'de doğdu. Doğmadan önce babası Abdullah'ı; 6 yaşındayken annesi Âmine'yi kaybetti. "
-" Gerçekten mi hikayeci ? "
-" Evet maalesef. Ama Efendimiz (sav) hiç yılmadı hiç pes etmedi hayatı boyunca. Birazdan anlayacaksınız ne demek istediğimi, biraz sabredin olur mu ? "
Çocuklar kafalarını sallayarak Hikayeci'yi dinlemeye devam ediyorlardı.
-" Sonra dedesi Abdulmuttalib'in himayesine girdi. Dedesinin vefatından sonra amcası Ebû Talib'in yanında yetişti. Küçük yaşlardan itibaren ticarete atıldı.
Şuraya ufak bir not iliştirelim. Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem de çobanlık yapmıştır. Çobanlık, peygamber mesleğidir. "
-" Aaa, bizde abimle köye gelince çobanlık yapıyoruz. Değil mi abi ? "
-" Evet. " dedi Ahmet gururla.
-" Aferin size çocuklar. Efendimiz (sav) sizi gördükçe çok mutlu oluyordur.
Şimdi devam ediyorum.
Efendimiz ( sav ) Mekke'de yaşayan ve puta tapan insanlara karşı çıktı. Peygamber olmadan önce insanlar arasında güzel ahlakı, dürüstlüğü, adâleti ile tanınarak "el-Emîn: En emniyetli kişi" sıfatını aldı.
25 yaşında iken Hz. Hatice ile evlendi. Hz. Hatice'den Kasım, Abdullah, Zeynep, Rukiye, Ümmü Gülsüm ve Fatıma adında 6 çocuğu oldu. Kasım ve Abdullah küçük yaştayken vefat etti. "
-" Peygamber Efendimiz (sav) çok kayıp vermiş gerçekten de. " Diye mırıldandı kendi kendine Ayşe.
-" Ara sıra yanına azığını alarak Nur Dağı'ndaki Hira Mağarası'nda inzivaya çekilirdi. 610 senesinde Ramazan ayının 17. günü Hira Mağrası'da vahiy meleği Cebrail (a.s.) geldi ve ona ilk vahiy "oku" emrini verdi. Böylece Hz. Muhammed'e (s.a.v.) 40 yaşında peygamberlik verilmiş oldu.
Peygamber Efendimiz, tebliğe en yakınlarından başladı. O'na ilk eşi Hz. Hatice sonra kızları iman etti. Ardından Hz. Ali daha sonra Zeyd bin Harise ve Hz. Ebubekir iman etti.
İnsanlar arasındaki eşitsizliği gideren, adaleti gözeten İslam dini daha çok fakir insanlar ve köleler arasında kabul gördü. Müslümanların sayısı günden güne arttı.
İlk Müslümanlar Mekkeli putperestlerin hakâret, alay, eziyet, işkence ve boykot gibi kötü tavır ve davranışlarına mâruz kaldı.
Müslümanlar Mekke'de oturamayacak hâle geldikleri zaman Allah'ın izniyle Peygamber Efendimiz ve ashabı 622 senesinde Mekke'den Medine'ye hicret etti. Hz. Ebubekir, Peygamber Efendimiz'in yol arkadaşı oldu. "
-" Bizde yoldaş olabilir miyiz ona Hikayeci ? "
-" Olabilirsiniz Ahmet. Hayatınıza sünneti, hadisi, salavatları koyarak anabilirsiniz sürekli. " Ahmet bunları aklının kenarına yazdı. Eve gidince bunları araştıracaktı.
-" Medineli Müslümanlar (Ensar) Mekkeli muhacirleri çok iyi karşıladılar. Ensar ile muhacirler kardeş ilan edildi. Böylece Medine İslam Devleti kuruldu. İslam Devleti'nin kurulmasıyla müşrikler Müslümanlara saldırmaya başladı.
624 yılında müşriklerle yapılan ilk savaş olan Bedir Savaşı'nı Müslümanlar kazandı.
Mekkeli müşrikler Bedir Savaşı'nın intikamını almak için Medine üzerine yürüdüler. 625 yılında yapılan Uhud Savaşı'nda Peygamberimizin görevlendirdiği okçuların yerini terk etmesiyle Hz. Hamza ile birlikte 70 sahabe şehit oldu.
İki taraf birbirine üstünlük kuramadığı için Mekkeli müşrikler büyük bir güç toplayarak tekrar Medine üzerine yürüdüler. Peygamber Efendimiz bunu haber alınca Selman-ı Farisi'nin tavsiyesi ile Medine'nin etrafına hendekler kazdırdı. 627 yılında yapılan Hendek Savaşı'nda müşrikler kayıplar vererek çekildiler.
628 yılında Müslümanlar hacca gitmeye karar verdiler. Bundan tedirgin olan Mekkeliler Müslümanlara izin vermek istemediler. 628 yılında imzalanan Hudeybiye Anlaşması ile Mekkeli müşrikler Müslümanların varlığını resmen tanıdı.
628 yılında Müslümanlar Hayber'i fethetti. Hayber'in fethi ile Şam ticaret yolu Müslümanların eline geçti.
Müslümanlar, Bizans ile ilk kez 629 yılında Mute'de savaştılar.
630 yılında Mekke'nin fethi gerçekleşti. Mekke'nin fethinden sonra Arap yarımadası hızlı bir şekilde Müslümanların kontrolü altına girdi. Müslümanlar ve putperest Arap kabileleri arasında 630 yılında gerçekleşen Huneyn Savaşı'nı Müslümanlar kazandı.
Hz Muhammed'in (s.a.v.) son seferi ise 630 yılında Tebük'e oldu.
Hz. Muhammed (s.a.v.) son kez Müslümanlarla beraber 632 yılında hacca gitti ve buna Veda Haccı adı verildi. Peygamberimiz, Veda Haccı'nda 100 bin Müslümana hitap etti.
Hz. Muhammed (s.a.v.) 632 yılında Medine'de vefat etti. Peygamberimizin kabri Medine'de Ravza-ı Mutahhara'da bulunmaktadır. "
-" Ne güzel anlattın Hikayeci. Daha anlatsan şurada kıvrılıp uyuyabilirim."
-" Sakın Ayşe. Sonra geç kalırız eve. Hem ev demişken ne kadar vaktimiz kaldı?"
-"Elindeki kum saatine bak abi!"
-"Kum saati yarıya gelmiş. Demek ki daha bir saatimiz var."
-"Çok beğendiniz herhalde hikayemi ha Ayşe?" diye sordu Hikayeci.
-" Çook. Hem öğreniyorum bunları senden dinlerken de. Çok güzel oluyor. " Dedi Ayşe.
-" Biraz daha anlatır mısın bize Hikayeci?"
-" Tabi anlatırım. Şimdi burayı dikkatli dinleyin.
Din konusu açılınca pek çok insanın aklına hemen bazı ibadetler gelir. Bu doğrudur ama eksik bir algılamadır. Halbuki dinden söz açılınca ibadet kadar insan ilişkilerinde dürüstlük de akla ilk gelenler arasında yer alabilmelidir. Çünkü bu da İslam dininin öncelikle yer verdiği meseledir.
İnsanlığa yeni bir hayat modeli getiren Peygamberimiz, hayatın her alanında olduğu gibi, sosyal hayatı da yenileyen ve şekillendiren prensipler getirmiştir. Hz. Peygamber teklif edeceği her konuyu önce kendisi bizzat tatbik ettiği gibi,-aynı zamanda Allah'ın razı olduğu hayat tarzı olan- kendi hayat tarzına ulaşılması konusunda da toplumu eğitmeyi ihmal etmemiştir.
İslam'ın ilk yıllarında yaşananlar ve ilk Müslümanlara o dönemin olaylarını anlatırken kullandıkları ifadelerde de Hz. Peygamber'in insan ilişkilerindeki hassasiyetini görmek mümkündür. Nitekim Habeşistan'a hicret eden ilk Müslümanlar arasında bulunan; Hz. Ali'nin ağabeyi Cafer b. Ebî Talib, Necaşî'nin huzuruna çağrıldığında, önceki hayatları ve Müslümanlığın getirdiklerini şöyle anlatıyordu: "Biz cehalet ve ahlaksızlığın, putlara tapmanın, leş yemenin normal görüldüğü ve kötülüğün her türlüsünün işlendiği bir topluluktan geldik, içimizde güçlü olanlar zayıfları ezer, hakkını yerdi. "
-" Robin Hood yok muydu o zamanlarda Hikayeci ? "
-" Hayır öyle biri yoktu o zamanlar. Biz onlarla savaşalım diye Allah bize bir peygamber gönderdi.
O, bizi sadece Allah'a ibadet etmeye çağırdı...doğru söylemeyi, emanete ve hakka riayet etmeyi, akraba ve komşu haklarını gözetip onlara iyi davranmayı,... haramdan, cana kıymaktan, insanları öldürmekten, hırsızlıktan sakınmayı öğütledi. Zinadan, yalan söylemekten, yetim çocukların mallarını yemekten ve namuslu kadınlara zina isnadıyla iftira etmekten bizleri sakındırdı.
Bu ifadelerin aşağı yukarı benzerlerini, henüz kendisi inanmamış olmasına rağmen Ebû Süfyan da söylemekte idi. Heraklius, Hz. Peygamber'i kastederek "O size ne emrediyor?" diye sorduğunda Ebû Süfyan "Bize namazı, doğruluğu, iffetli olmayı ve akrabalarla ilişkileri kesmemeyi emrediyor." diye cevap vermiştir. İşte İslam'ın ve onu insanlığa ulaştırmak için görevlendirilen son peygamber Hz. Muhammed (sav)'in insana ve insanlar arasında olması gereken ilişkiye yaklaşımı budur. Bizim de aynen öyle olmamız gerekiyor.
Ve bunun üzerine bir yazı daha paylaşmak istiyorum sizinle.
Bir gün Resûlullah'ın önünden bir cenâze geçti. Allah Resûlü ayağa kalktı. Kendisine:
"–Yâ Resûlallâh! O bir Yahudî ölüsü idi!.." denildi.
Resûlullah da:
"–O da bir insan değil midir?" diye mukâbelede bulundu. (Buhârî, Cenâiz, 50; Müslim, Cenâiz, 81)
Yâlâ bin Mürre (r.a.) şöyle der:
"Nebiyy-i Ekrem Efendimiz'in yanında pek çok defâ seferlere katıldım. Allah Resûlü, herhangi bir insan ölüsüne rastladığında, derhâl defnedilmesini emreder, onun müslüman mı, kâfir mi olduğunu sormazdı." (Hâkim, I, 526/1374)
Zîrâ O, öyle bir ilâhî rahmetti ki, Allâh'ın bütün mahlûkâtına şâmil olan «Rahmân» isminin bir tecellîsi idi. Dâimâ Hâlık'tan ötürü mahlûkâta şefkat düstûrunu yaşardı. Kimine az kimine çok o şefkat ve merhameti vermiştir. Mahlukat arasında en çok şefkat ve merhamet sahibi olan Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)'dir.
Özellikle son peygamber olan Hz. Muhammed'in rahmet peygamberi olduğu şu ayette dile getirilmiştir: "'(Resulüm) Biz seni âlemlere ancak rahmet olarak gönderdik." (Enbiyâ Suresi, 107. ayet)
Sadece bununla da kalmıyor aslında, Efendimiz ( sallahu aleyhi ve selem) Amcasını, kızını ve birçok ashabını şehit eden müşrikleri, kendine iftira atan, ızdırap çektiren, kendine zehirli yemek yediren kadını, amcasını öldüren Hind'i ve daha bunun gibi nicelerini affetti. Zira O, yıkmak için değil ıslah etmek ve gönülleri fethetmek için gelmişti. Bütün âlemlere rahmet olarak gönderilmişti. "
-" Şimdilerde ise insanlar kendini en ufak yanlış yapan bütün insanları silip atabiliyor. Haklarında da çok kötü konuşabiliyor. Şu an onların halini üzüldüm. " Dedi Ahmet.
-" Size bende üzüldüm Ahmet. İnşaAllah düzelir her şey hayatınızda. "
-" İnşaAllah Hikayeci. Devam edelim eğer vaktimiz varsa. "
Hikayeci saatine baktı ve yarım saatleri olduğunu görünce hemen anlatmaya başladı.
-" Resûlullah, sadece yanındakilerin ve yaşadığı muhitin insanı değildi. O, kabîle taassubu, taraf tutma ve taş yürekliliğin hüküm sürdüğü bir muhiti ve diğer muhitleri îman ve İslâm'ın nûruyla yoğurarak bütün insanlığı muhabbet, merhamet ve kardeşlik duyguları ile birleştirici bir noktadaydı. Öyle ki O'nun bu istikâmette gösterdiği muvaffakıyet, beşer târihinin gözlerini kamaştıracak mükemmelliktedir.
Ayrıca Peygamberimiz ( sallahu aleyhi ve sellem) son derece merhametli ve ince kalpliydi. Yirmi gün boyunca Hazreti Peygamber'in (sav) sohbetine katılma fırsatı bulan Malik b. Huveyris Peygamberimiz için "son derece merhametli ve ince kalpliydi" derdi.
Allah Resulü Uhud Savaşı'ndan sonra Medine' ye dönerken her evde ağıtlar yakılıyor, yas tutuluyordu. Kadınlar, şehitlerine feryat edip ağlıyordu. Bunu görünce Peygamberimizin kalbi burkuldu ve Hamza (r.a)'ın feryat edecek kimsesi yok, buyurdu.
Zeyneb (ra) nın çocuğu ölmek üzereydi. Peygamberimize haberci gönderip mutlaka gelmesini istedi. Peygamberimiz, yanında Said b. Ubbade, Muaz b. Cebel, Übeyy b. Ka'b ve Zeyd b. Sabit (ra) ile geldi. Oradakiler çocuğu Peygamber efendimizin önüne getirdiklerinde çocuk son nefesini veriyordu. Allah Resulü elinde olmadan ağlamaya ve gözünden yaşlar süzülmeye başladı. Sa'd (ra) hayret ederek "Ey Allah Resulü! Bu ne?" dedi. Peygamber efendimiz (sav) "Allah Teâlâ başkalarına acıyana acır" buyurdu.
Mus'ab b. Umeyr sahabedendi. Müslüman olmadan önce varlık ve konfor içinde büyümüştü ve ailesi ona kıymetli pahalı elbiseler giydirirdi. Allah ona İslamı nasip ettikten sonra ailesi düşman olmuştu. Bir gün Peygamber (sav) in huzuruna geldi. Allah Resulü sormalı, ipekli elbiseler içinde büyüyen genci karşısında yamalı elbiselerle görünce bu gencin İslam uğruna nelere katlandığını düşündü, gözleri yaşlı oldu.
Hey gidi günler işte. Haydi biz gözlerimizdeki yaşları silip devam edelim.
Peygamberimiz (sallahu aleyhi ve sellem)'in çocukluk ve gençlik yılları temiz ve iffetli bir şekilde geçti. Peygamberlikten sonra nasıl bir ahlaka sahipse, peygamberlikten önce de öyle bir ahlaka sahipti.
O hep temiz ve nezih yaşadı. Çünkü Allah O'nu cahiliye devrinin bütün çirkinliklerinden nefret edecek biçimde yaratmıştı. Kavmi arasında El-Emin lakabıyla anılırdı. Nitekim, müşrikler Efendimize inanmadıkları, hatta öldürmek istedikleri dönemde bile mallarını O'na emanet etmişlerdi.
O herkes gibi alışverişte bulunur, çarşı pazarda dolaşırdı. Kendisine peygamberlik gelmeden öncede ticaretle uğraşıyor, O'nun doğruluğuna dürüstlüğüne hayran kalıyorlardı. Kendisinden usulsüzce hakkını isteyen bedevileri terslemiyor hemen haklarını veriyordu. Çarşı pazarda dolaşıyor, usulsüzce ticaret yapanları uyarıyordu.
Peygamberimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) ahlakı, 'Kur'an Ahlakı' olarak tanımlanmıştır. Ahlakını soranlara Hz. Ayşe Annemiz, "Siz Kur'an okumuyor musunuz? Peygamberin ahlakı, Kur'an'dı" buyurmuştur.
O hayatı boyunca sözünü, davranışlarını ve işlerini Kur'an'a göre ayarlamış ve onu yaşayıp Allahu Teala'yı (c.c.) razı ederek kullukta güzel örnek olmuştur.
Allahu Teala (c.c.) "Sen elbette yüce bir ahlak üzeresin." (Kalem 68/4) ayetiyle Peygamberimizin ahlakının 'Kur'an Ahlakı' olduğunu onaylamış ve O'nu taltif etmiştir. Peygamberimiz de "Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim." buyurmuştur.
Ve Peygamberimiz hem ahlaken hem de sima itibarıyla en güzel, en mümtaz bir şekilde yaratılmıştır. Ahlâkının güzelliği yüzüne aksediyordu. Siması, davranışları, sözleri birbirine paralellik arz ediyordu. Mübarek yüzünü görenler, tatlı sözünü işitenler, güzel davranışına maruz kalanlar, hemen peygamberimize karşı bir sevgi, bir muhabbet beslemeye başlıyorlardı.
Hatta güzel ahlâkı yüzünde o derece aksediyordu ki, Medine Yahudilerinin ünlü âlimi Abdullah bin Selam, Medine'ye yeni gelen Peygamberimizin yüzünü gördüğünde: "Bu sîmada yalan olamaz. Gerçekten bu bir peygamberdir." diyerek Müslüman olmuştur. "
İslâm öncesi dönem Araplarından bir kısmı çocuklarını, özellikle kızları geçim sıkıntısı, namus endişesi gibi sebeplerle öldürürlerdi.[ En'âm, 6/137, 140, 151; İsrâ, 17/31; Tekvîr, 81/6-9.,] Kur'ân her ne sebeple olursa olsun çocukların öldürülmesini tamamen reddetmiş ve kötülemiştir.[Nahl, 16/58-59,] Hz. Peygamber (sallahu aleyhi ve sellem) çocuklara, rengi ve cinsiyeti ne olursa olsun eşit davranılması gerektiğini öğretmiştir. İslâm öncesi Arap toplumunda uzun süredir yerleşmiş bulunan tavırları değiştirmek için kız çocuklarına özel ilgi göstermiştir.
Bu hususta "Kim ki iki kız çocuğu erginlik çağına vardıktan sonra yanında kaldıkları veya o kimse onların yanında kaldığı sürece onlara iyi davranıp ihsanda bulunursa kızları onu cennete dâhil ederler (yâni o kimse kızlarına ettiği iyilik sayesinde cennetlik olur)" buyurmuştur.[ İbn Mâce, Edeb 3] Bu hususta Hz. Âişe'den (r.a) şöyle bir rivayet gelmiştir: Rasûlullah (sas) buyurdu ki: "Eğer bir kimse kızlara değer verdiğinden dolayı eziyet görürse ve onlara iyi davranırsa, onlar cehenneme karşı perde olurlar".[Buhârî Edeb 18]
Rasûl-i Ekrem'in (sas) bunlardan başka kız çocuklarını güzelce ve özenle yetiştirenlere Allah'ın büyük mükâfat vereceğini belirten pek çok hadisi bulunmaktadır. Ayrıca Hz. Peygamber'in (sas) İslâm'la müşerref olan kadınlardan biat alırken, biatin bir şartının da "çocuklarını öldürmeyecekleri"nin olduğu bilinmektedir.[Mümtehine, 60/12]
Enes b. Mâlik (ra) şöyle rivayet ediyor: "İbrahim'in vefatında Rasûlullah'ın (sas) gözlerinden yaşlar süzülmeye başladı. Abdurrahman b. Avf (ra) O'na 'Sen de mi ya Rasûlullah?' diye sordu. Hz. Peygamber (sas), 'İbn Avf, bu merhamettendir.' dedi ve daha çok gözyaşı döktü ve 'Göz ağlar, kalp üzülür, fakat biz sadece Allah'ın hoşnut olacağı sözü söyleriz. Senden ayrıldığımıza üzülürüz ya İbrahim!" dedi.[ Buhârî, Cenâiz 43]
Başka bir hadiste Hazret-i Ayşe'nin rivâyet ettiğine göre bir defâsında Hazret-i Peygamber, torunlarını severken ziyâretine bir bedevî geldi. Bedevî, Resûlullah'ın çocukları bu derecede sevmesine şaşırarak:
"–Yâ Resûlallâh! Siz çocuklarınızı öpüp sever misiniz? Biz çocuklarımızı öpüp okşamayız." dedi. Efendimiz de:
"–Allah senin gönlünden merhamet ve şefkati çekip çıkarmışsa ben ne yapabilirim!.." diye cevap verdiler. [Buhârî, Edeb, 22] "
Hikayeci durmuştu.
-" Neden durdun Hikayeci ? "
-" Size bir şey söyleyeceğim bu hikaye bitince. Hemen gitmeyin olur mu ? "
-" Tamam. " Dedi Ayşe ile Ahmet aynı anda.
" Çocuklar, toplumlar adaletle ayakta durur. İslam dini de gerek bu sebepten gerek kul hakkı gibi başka sebeplerden dolayı adalete büyük ölçüde önem vermiştir. Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed ( sallahu aleyhi ve sellem) 'de kendisine peygamberlik gelmeden öncesinde dahi güvenilirliği, ahlakı ve adaletli oluşundan saygınlık kazanmıştır. Örneğin kendisine peygamberlik gelmeden beş yıl öncesinde yani 35 yaşında ki yaptığı kabe hakemliğinde de ne kadar adaletli olduğunu göstermiştir.
Kendisine peygamberlik geldikten sonra da İslam dini Hz. Muhammed (s.a.v)'i adaletli olmakla yükümlü kılmıştır. Bunu " Ey Muhammed! Bundan ötürü sen davet et ve emrolunduğun gibi doğru ol; onların heveslerine uyma ve şöyle söyle: Allah'ın indirdiği kitaba inandım; aranızda adaletle hükmetmekle emrolundum." "( Şuara, 42/15) ayetinde de görmekteyiz.
Mahzun kabilesine mensup bir kadın hırsızlık yapar. Yargılanır, suçu kesinleşir. Verilen cezanın yerine getirilmemesi için sahabeden bazıları girişimde bulunarak, Hz. Peygamber'in çok sevdiği ve onun isteklerini kolay geri çevirmeyeceklerini bildikleri Üsame b. Zeyd'i aracı olarak seçerler. Üsame, Hz. Peygamber'e giderek durumu arz eder. Hz. Peygamber'in tepkisi çok sert olur ve Üsame'ye " Allah'ın emrini yerine getirmemem konusunda bana aracı mı oluyorsun?" der ve daha sonra mescide giderek halka şu uyarıyı yapar:
" Unutmayın, sizden öncekiler aralarında zengin ve güçlü kimseler suç işlediklerin de onları cezalandırmazlar, ama buna karşılık fakir ve güçsüz kimseler suç işlediklerinde en ağır cezayı verirlerdir. İşte onlar bu yüzden yok oldular. " (Buhari, Hudud, 12; Müslim, Hudud, 8-9)
Hadisesinde de Peygamberimizin adalete verdiği önemi ve adaleti gözetmeyen bir toplumun hallerini görmekteyiz.
Peygamberimiz toplumları adaletle ayakta tutabilmek için elinden geleni yapmıştır.
Hak hususunda titiz davranarak, kimsenin canına ve malına zarar vermeyip kul hakkından sakınarak ve istemeden incittiği kimseler olursa bunu telafi yoluna gitmeyi seçerek bu konu da tüm insanlığa büyük örnek teşkil etmiştir.
Hz. Muhammed (s.a.v) adaletin zıttı olan zulmü de her daim yanlış görmüş ve mazlumun yanında yer almıştır.Yine "Müslüman müslümanın kardeşidir, ona zulmetmez." sözüyle kardeşlerin birbirine haksızlık edemeyeceği, etmemesi gerektiğini anlatarak önemli bir ölçüye işaret etmiştir.
"Ey iman edenler! Allah için hakkı titizlikle ayakta tutan, adalet ile şahitlik eden kimseler olun. Bir topluma olan kininiz sizi adaletsizliğe itmesin. Adil olun. (Maide, 5/8) ayetindeki öğütlere uyarak bu anlamda da insanlığa ayetin canlı örneği olmuştur ve zulüm ile âbâd olunamayacağını aksine zulmedenlerin kendi zulümlerinden etkileneceklerini ortaya koymuştur.
Peki çocuklar zulüm sadece insana mı olur ?
Hayvana ve bitkiye de olur mu sizce ?
-" Bunu mu soracaktın Hikayeci ? Tabiki onlara da olur. " der Ayşe.
-" Çok acelecisiniz küçük hanım. Sorum bu değildi ama doğru cevap verdin.
Hayvanlara muamelede de bizlere en büyük ve en mükemmel örnek yine peygamberimizdir. Peygamberimiz hiçbir canlıya zarar vermezdi. Hayvanların da belli başlı zararlı olanları hariç öldürülmesini yasaklamıştır. Bir keresinde ashabına:
Haksız yere bir serçeyi öldürenden Allah Teâlâ kıyâmet gününde hesap soracaktır" buyurmuştu. Ashap:
– Serçenin hakkı nedir, diye sordu. Peygamberimiz de:
"– Onun kesilmesi ve sonra da yenilmesidir" buyurdu. (Dârimî, Edâhî, 16)
Benzer bir hadîs-i şerifte Sevgili Peygamberimiz buyuruyor ki:
"Kim bir serçeyi boş yere sırf eğlence olsun diye öldürürse, kıyamet günü o serçe feryât ederek Allah'a şöyle seslenir:
– Ey Rabbim! Falan beni gereksiz yere öldürdü, herhangi bir fayda için öldürmedi." (Nesâî, Dahâyâ, 42
Bu hadislerden anlaşılacağı üzere, mecburi olmadıkça hayvanları öldürmek doğru değil çocuklar.
Bazende bazı hayvanları terbiye etmek için, kısıtlamalar yapılabilir ama aşırıya kaçmamak lazım. Her ne olursa olsun onların da canı var ve onlarda ahirette haklarını alacaklar.
Sahibi olduğumuz hayvanlara da iyi muamele etmemizi buyurmuştur, fazla yük yükleyip hayvana eziyet edilmemeli. Peygamberimiz bir hadisinde;
"Otu bol yerlerde yolculuk yaptığınız zaman, otlardan istifade etmeleri için develere imkân verin. Çorak ve otsuz yerlerde yolculuk ederseniz, takattan düşmeden gidilecek yere varmaları için develeri süratlice sürün. Gece mola verip yatacağınız zaman yoldan ayrılıp bir kenara çekilin. Zira yol, hayvanların geçeceği ve böceklerin geceleyeceği yerdir." (Müslim, İmâre, 178)[3]
Resûllullah Ensar'dan bir kimsenin bahçesine uğramış, orada bir deve görmüştü. Deve, Hz. Peygamber'i görünce inledi ve gözleri yaşardı. Efendimiz devenin yanına gitti, kulaklarının arkasını şefkatle okşadı. Deve sakinleşti. Bunun üzerine Hz. Peygamber:
"– Bu devenin sahibi kimdir? Bu deve kimindir?" diye sordu. Medinelilerden bir delikanlı çıkageldi ve:
– Bu deve benimdir, Ey Allah'ın Resûlü, dedi. Fahr-i Kâinât:
"– Seni sahip kıldığı şu hayvan hakkında Allah'tan korkmuyor musun? O, senin kendisini aç bıraktığını ve çok yorduğunu bana şikâyet ediyor" buyurdu. (Ebû Dâvûd, Cihâd, 44)
Bu hadîs-i şerifte, insanların şikâyet ve müşkillerini dinleyip çözümler getiren Resûlullah'ın aynı zamanda hayvanlara da aynı muamelede bulunmasının bir örneğini görmekteyiz.
Peygamberimiz hayvan kesimi konusunda da çok hassas davranırdı. Bir hadis-i şerif de şöyle buyurmuştur;
"Allah Teâlâ her varlığa iyi davranılmasını emretmiştir. Öyleyse canlı bir varlığı öldürmeniz gerektiğinde, bu işi (ona eziyet vermeden) güzel bir şekilde yapın. Bir hayvanı boğazlayacağınız zaman, (yine ona eziyet vermeden) güzel bir şekilde kesin. Bu işi yapacak olan kimse bıçağını iyice bilesin, hayvana acı çektirmesin." (Müslim, Sayd, 57; Tirmizî, Diyât, 14)
Peygamberimiz hayvan dövüştürmeyi de yasaklamıştır. Günümüz de olan horoz, deve, boğa güreşleri gibi müsabakalar kesinlikle yanlıştır, sünnett-i seniyyeye uygun değildir.
Peygamberimiz hayvanların yüzünün dağlanarak tabiî görünümlerinin bozulmasını da yasaklamıştır. İbn-i Abbâs'tan rivayet edildiğine göre Nebî, yüzüne damga vurulmuş bir merkebin yanından geçti. Bunun üzerine:
"– Bu hayvanın yüzünü dağlayana Allah lânet etsin!" buyurdu. (Müslim, Libâs, 107)
Gerek canlı hayvanlara işkence yapmak, gerekse onların güzel sıfatlarının toplandığı yüzlerini damgalayarak değiştirmek, Allah Teâla'nın razı olmadığı bir durumdur. Dolayısıyla Resûlullah işin ne kadar ciddî olduğunu ve haramlığının kesinliğini belirtmek amacıyla "lanet" ifadesini kullanmıştır. Aslında bu gibi kullanımlar Efendimiz'in mübarek sözlerinde pek nadir geçmektedir. Zira o, insanlar bir tarafa hayvanlara bile gelişi güzel lanet etmek, kötü söz söylemek veya sövmekten ümmetini sakındırmıştır. Bu yasağa uymayan bazı kimseleri herkese örnek teşkil edecek bir tarzda tedib etmiştir.
Peygamberimiz horoz için de;
"Horoza sövmeyiniz. Çünkü o namaz için uyandırır." (Ebû Dâvûd, Edeb 105, 106)
Ve peygamberimiz atlara da ayrı bir düşkündü. Atlar için şöyle buyurmuştur;
"Atın alnındaki tüyleri kesmeyin, yeleleri de kesmeyin, kuyruğundaki tüyleri de. Çünkü kuyruğu sinekleri vs. kovalar, yeleleri onu ısıtan elbisesidir, alnı ise orada hayır bağlıdır." (Ebü Dâvûd, Cihâd, 41)
Hz. Cerîr anlatıyor:
Resûlullah'ı atın alnındaki tüyleri parmaklarıyla bükerken gördüm. Büküyor ve şöyle diyordu:
"Atın alnına kıyâmet gününe kadar hayır bağlanmıştır. Bu hayır, cihad sevabı ve ganimettir." (Müslim, İmâre, 97; Nesâî, Hayl, 7)
Öte yandan Peygamberimiz'in ikaz ve beyanlarından, ihtiyaç olmadığı halde evde köpek beslemenin uygun olmadığını anlamaktayız. Hâdis-i şerîflerde ziraat, hayvancılık, avcılık ve ev bekleme gibi bir sebep olmaksızın, köpek besleyen kimsenin sevabından her gün bir miktar eksileceği bildirilmiş, (Buhârî, Hars, 3, Zebâih, 6) içinde köpek bulunan eve meleklerin girmeyeceği ifade edilmiştir. (Buhârî, Bedu'l-halk, 7, 17; Müslim, Libâs, 84)
Dolayısıyla lüzumsuz yere zevk için köpek besleyenler hadis-i şerifteki uyarıların muhatabı olmaktadırlar. Zira köpeğin kuduz hastalığına yakalanma ve onu bulaştırma açısından hayvanlar arasında ilk sırayı aldığı, tüyü, salyası ve dışkısıyla birçok hastalığın yayılmasında etkin rol oynadığı göz önünde bulundurulduğunda, dinimizin ihtiyaç olmaksızın zevk ve süs için evde köpek beslemeyi yasaklamasının hikmeti daha iyi anlaşılacaktır.
Bu yasağın diğer bir sebebi de köpeğin gelip geçeni korkutması, hatta bazen de zarar vermesidir. Mamâfih, bütün mahlûkâta merhamet ve şefkâti emreden İslâm bu tavrıyla, köpeklere kötü muâmele edilmesini istemiş de değildir.
Fakat aynı şey kediler için geçerli değildir. Kedi necis değildir ve bunu bu rivayette açıkça anlayabiliriz;
Sahâbeden Ebû Katâde'nin gelini Kebşe hanım bir gün ona abdest suyu getirmişti. Bu esnada susamış bir kedi geldi. Ebû Katâde, su kabını eğerek kediye su içirdi.
Kebşe diyor ki, benim kendisine baktığımı görünce Ebû Katâde:
– Ey kardeşimin kızı bu senin tuhafına gitti değil mi? dedi. Ben de:
– Evet, dedim. Bunun üzerine o, şöyle söyledi:
– Resûlullah şöyle buyurmuştur:
"Kedi pis değildir. O, devamlı olarak etrafınızda dönüp dolaşan hayvanlardandır." (Ebû Dâvûd, Tahâre, 38; Tirmizî, Tahâre, 69)
İnsanlar gibi hayvanların da hakları vardır. Bu rivayetlerde de görüldüğü üzere onlara muamelede Resûlullah'ın sünnetine uymanın gerekliliği ortadadır. Zira bu hususta onun sünneti, hayat bahşeden güzel prensipler takdim ettiği gibi insanın her türlü tasarrufundan hesaba çekileceğinin şuurunu da vermektedir.
Şimdi çocuklar söyleyin bakalım, hikayemi beğendiniz mi ? "
-" Evet çok güzel ve bilgilendiriciydi Hikayeci çok teşekkür ederiz. " dedi Ayşe.
-" Artık vaktimizinde dolmasına az kaldı. Gitmemiz gerekiyor Ayşe. " Ayşe abisinin elini tutup Hikayeci'ye döndü.
-" Buraya tekrar gelebilir miyiz Hikayeci ? "
-" Evet gelebilirsiniz çocuklar. Şimdi evinize dikkatli gidin olur mu ? "
-" Olur Hikayeci. " Çocuklar merdivenlerden çıkarken Ayşe tekrar arkasına baktı. Hikayeci onlara soruyu sormamıştı.
-" Soru neydi ? " Hikayeci gülümsedi.
-" Sizde etrafınızdaki bütün kötülüklere rağmen Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) gibi olmaya söz verir misiniz çocuklar ? "
-" Söz Hikayeci. "
*
Elhamdülillah. Bölümümüz bitmiş bulunmakta kardeşler. Bu kurgu hikayeyi nasıl buldunuz ? 🤗
Neler düşündünüz bölümü okurken ?
Efendimiz ( sallahu aleyhi ve selem)'in örnek alınması gereken diğer yönleri neler olabilir ? 🤔
Fikirlerinizi bu satıra alabiliriz. 👉
Her bölümde kaynakça listemizi de sona ekleyeceğiz. Bakabilirsiniz kardeşler.
Diğer bölümde buluşmak üzere. En güzele emanetsiniz. 🌸
- KAYNAKÇA LİSTEMİZ -
12) Peygamberim, Prof.Dr. Nahide Bozkurt, DİB, 2013 10.baskı, Syf no 100-101.
13) Son Peygamber Hz. Muhammed (Siretü'n - Nebi), Mevlana Şibli Numani, İz Yayınları, 6.baskı, 1-2cilt, Syf 653 654

Comments